(6’ncı bölüm) – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com Hayal Defterim Sun, 13 Aug 2023 19:23:05 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://kocaelikent.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-küçük-logo-KK-32x32.jpg (6’ncı bölüm) – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com 32 32 Veda Hutbesinin İnsan Hakları yönünden kısa tahlili (6’ncı bölüm) https://kocaelikent.com/veda-hutbesinin-insan-haklari-yonunden-kisa-tahlili-6nci-bolum/ Mon, 10 May 2021 23:23:36 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58796

Veda Hutbesinin İnsan Hakları yönünden kısa tahlili (6’ncı bölüm) … “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Onların hak ve hürriyetlerine tecavüz etmekten sakınınız. Çünkü siz onları Allah ‘in bir emaneti olarak aldınız.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Mehmet ŞENER

Veda Hutbesinin İnsan Hakları yönünden kısa tahlili (6’ncı bölüm)

“Nafaka Hakkı”

“Onların (kadınların) da sizin üzerinizde hakları vardır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde (örf ve âdete göre) her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.” Hz. Peygamber (S.A.V.) bu sözleriyle, ailenin geçimiyle ilgili olan “nafaka hakkı”nın, kadının kocası üzerindeki haklarının en önemlilerinden biri olduğunu ortaya koymuştur. Kadın hakları konusunda titiz davranılmasını isteyen bir hadiste: “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Onların hak ve hürriyetlerine tecavüz etmekten sakınınız. Çünkü siz onları Allah ‘in bir emaneti olarak aldınız.” Buyrulmaktadır.

“Kimse gücünden fazlasıyla mükellef tutulmaz”

Bu hadislerle ilgili ayetlere göre İslâm, kadınlara birtakım haklar tanımıştır ki, bunların başında nafaka hakkı gelir. “Annelerin yiyecek ve giyeceğini örfe uygun olarak sağlamak, çocuk kendisinin olan babaya aittir. Kimse gücünden fazlasıyla mükellef tutulmaz… ayeti ile benzeri ayetler (Bkz., Talak, 65/7) nafakanın kocaya ait olduğunu, bunun yerine getirilmemesi halinde kadının dava açabileceğini ortaya koymaktadır.

“Kadın evlenmeden önce Mehir isteme hakkına sahiptir”

Buna göre kadın ev için gerekli olan masraflara katılmak zorunda değildir; buna zorlanamaz. Kadının kocası üzerindeki önemli haklarından biri de “Mehir hakkıdır.” Kadın evlenmeden önce Mehir isteme hakkına sahiptir. “Kadınlara Mehirlerini seve seve veriniz; eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin.” Ayeti de kadının Mehir hakkının zorunlu bir şey olduğunu ortaya koymaktadır.

“Veda Hutbesinde; kişi dokunulmazlığı, hayat hakkı, mülkiyet hakkı…”

Deneme mahiyetinde olan bu kısa tahlilde Veda Hutbesinde; kişi dokunulmazlığı, hayat hakkı, mülkiyet hakkı, mesken masumiyeti, sosyal güvenlik, eşitlik ve aile hukuku ve daha detaylandırabileceğimiz haklar üzerinde durulduğu ortaya çıkmıştır.

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (6’ncı bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-6nci-bolum/ Thu, 06 May 2021 22:09:38 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58746

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (6’ncı bölüm) … “İslâm’da tanrı ile şahsî ilişki kurulamayacağını, İslâm’da Tanrı ve İnsan sevgisine değil sadece korku ve itaate yer olduğunu tekrarlar.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (6’ncı bölüm)

Merhum Dr. Ali Şeriatî; “îsar”ın ahlâkî önem ve değerinden çok söz eder (bkz. İnsanın Dört Zindanı, Çeviren: H. Hatemi). “Isar”ı engelleyen benlik niteliğine de “şuhh-i nefs” (aşırı bencillik) denir (Haşr Sûresi 59/9).

Ayrıca; Kur’an-ı Kerîm Mâûn düzenini de “sevgiye dayandırmıştır (Beled Suresinin 90/17. âyet-i kerîmesine bakınız). Burada açıkça Mâûn düzeninin temelinin “merhamet” olduğu beyan edilmiştir. Bütün bunlara rağmen, yalnızca Hıristiyan din adamları değil, Musevîler de, İslâm’ın sevgi dini değil korku dini olduğunu tekrarlayıp dururlar. İslâm’da tanrı ile şahsî ilişki kurulamayacağını, İslâm’da Tanrı ve İnsan sevgisine değil sadece korku ve itaate yer olduğunu tekrarlar. Bu iddia; gerçeğe uygun olmadığı bilinerek ileri sürülüyorsa, düpedüz bir yalandır. İncil’de Hazret-i İsa da elbette Arapça’ya İbranca’dan da yakın olan Aramca ile konuşurken, her duyguya “sevgi” demiyor, bazen “hubb” veya “meveddet”; çoğunlukla da “rahmet” ve “merhamet” diyordu.

Allah “Erham-ur-râhimîn”dir, ancak Allah’ın rahmeti ile sevgisi aynı şey değildir. Bunun gibi; insanın bir diğer varlığa şefkat ve merhametle davranması ile onu sevmesi aynı şey değildir. Oysa İncil Hazret-i İsa’nın Aramca’sı ile muhafaza edilmemiş, o dönemdeki Doğu eyaletlerinin baskın dili olan Yunancaya çevrilmiştir. Şu halde, bir benzetme yapmak gerekirse, Hazret-i İsa’nın “İncil vahyi”, hadis-i hadisleri, üstelik bunlar ayrılmadığı gibi, bir de derleyicilerin daha iyi bildikleri yazı diline aktarılmış, bu arada araya “mevzu’ hadîsler” de karışmıştır. Derleyiciler de “rahmet ve meveddet”in tümünü “sevgi” olarak aktarmışlar, daha sonra da millî dillere aktarma yapılırken son ayırım kalıntıları da silinmiştir.

“Merhamet de sevgiden kaynaklanır” diyeceklerdir. Doğrudur, fakat şu halde Kur’an-ı Kerîm “Rahman ve Rahîm Allah adı ile” başladığı, her sure başında -Tevbe suresi hariç- bu âyet tekrarlandığı, Allah’ın “Rahîm” adı ayrıca sık sık zikredildiği, Mâun düzeni de toplumun çekirdeği sayılan aile düzeni de “merhamet”e, “sevgi ve rahmet”e (Rûm, 30/21) dayandığı halde, daha hâlâ “Şeriat insana korku ve terörizmi, faşizmi kudsîleri ve diğer çağrıştırır” demekteki yaman insafsızlık veya ahmaklığa ne denebilir?

]]>
İnsan Haklarının İlahi Temelleri (6’ncı bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-6nci-bolum/ Fri, 17 Apr 2020 02:45:35 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58705

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (6’ncı bölüm) … “Osmanlı hükümdarları, yöneticilerin halka zulüm yapmalarını önlemek için “adaletname” adı verilen fermanlar yayınladılar.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (6’ncı bölüm)

Adalet, evrensel bir ilkedir ve sadece yöneticilerin adaletli olması, hak ve hürriyetlerin sağlanması için yeterli değildir. Ayrıca kişinin, diğer insanlara, diğer canlılara, tabiata ve çevreye, hatta kendisine adaletli davranması emredilmiştir. Adaletin tersi zulümdür ve insanın kendisine bile zulmetmesi yasaklanmıştır.

“Şüphesiz ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya yardım etmeyi emreder. Hayasızlığı, kötü işleri, ahlâksızlığı, zulüm ve taşkınlığı yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl, 90)

“…zararın ödenmesini isteme hakkı vardır”

Müslümanlar yönetimlerinde adalete büyük önem verdiler. Yazılı ve sözlü olarak geniş bir adalet kültürü oluştu. Osmanlı hükümdarları, yöneticilerin halka zulüm yapmalarını önlemek için “adaletname” adı verilen fermanlar yayınladılar. Bu fermanlardaki emirlere uymayan memurlar şiddetle cezalandırıldı. Ayrıca, devletin bir faaliyetinden zarara uğrayan vatandaşın, mezalim mahkemelerine başvurarak uğradığı zararın ödenmesini isteme hakkı vardır.

İlâhî emirlerde ve uygulamadaki zengin örneklere rağmen, Müslümanlar insan hak ve hürriyetlerinin tam olarak sağlandığı bir siyasi toplum oluşturamadılar. Sivil ilişkilerde görülen geniş tolerans ve haklar, siyasi alana yansıtılmadı. Müslüman toplumlarda vatandaşın siyasi hak ve hürriyetleri gelişmedi. 18. yüzyıldan sonra yapılan düzenlemelerle Batı bu konuda Müslümanları geçti. Gelmiş olduğumuz bu noktada hem Batının yetersiz olduğunu söylüyor hem de bizden daha iyi durumda olduğunu belirtmek zorunda kalıyoruz.

“…kullandıkları temsil hileleriyle halkı dışlamaktadır”

Gerçekten de Batı insan hak ve hürriyetlerinin sağlanmasında Müslümanlara göre daha fazla yol almıştır. Ancak İlâhî hikmetten uzaklaşması, siyasi alanda elde ettiği başarının sosyal ve ahlâkî alanlarda çökmesine neden olmaktadır. Bugün Batıda, sarhoşluk, alkolizm, pornografi, uyuşturucu bağımlılığı, serbest seks, ilişkilerde ferdileşme, rüşvet, yolsuzluk, haksız kazanç, ailenin çözülmesi gibi sosyal ve ahlâkî problemler, siyasi ve idari düzenin işleyişini de aksatmaktadır. Siyasette ülke yönetimini ele geçiren güçlü baskı grupları, kullandıkları temsil hileleriyle halkı dışlamaktadır. Siyaset yüksek rantların paylaşılması için yapılmakta ve toplumun alt tabakaları egemen sınıfların baskısı altında ezilmektedir. Toplumu ayakta tutan siyasi, sosyal ve kültürel kurumlar zayıflamakta ve bunun yerine kişiler öne çıkmaktadır.

]]>