Hakkı – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com Hayal Defterim Sun, 13 Aug 2023 19:24:38 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://kocaelikent.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-küçük-logo-KK-32x32.jpg Hakkı – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com 32 32 Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (3’üncü bölüm) https://kocaelikent.com/adalet-kavrami-islamda-insan-hakki-3uncu-bolum/ Thu, 13 May 2021 22:46:44 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58770 Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (3’üncü bölüm) … “Her şeyden önce “adalet” kavramınım doğru bilgisine ihtiyaç vardır. Adaletin ne olduğu bilinmeksizin, adaletin gerçekleştirilebileceği ümidine de yer olmaz…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (3’üncü bölüm)

Hukuk Devleti, “Adalet’i gerçekleştirebilen Devlet” olduğuna göre; adaletin “adl” ve “kist” boyutlarını gerçekleştiremeyen bir Devlet; “Hukuk Devleti” olamaz. Bunun için de her şeyden önce “adalet” kavramınım doğru bilgisine ihtiyaç vardır. Adaletin ne olduğu bilinmeksizin, adaletin gerçekleştirilebileceği ümidine de yer olmaz. “Eşitlik adaletinin insan hakları alanında yürürlükte olduğunu mükerreren söyledik. Oran adaletinin, “kıst”n uygulama alanı neresidir? “Kist”; kamu görevlerinin dağıtımında söz konusu olur.

Çünkü kamu görevlerinin dağıtımı alanı; insan hakları alanı değildir. Velâyet-i emrin icrâsi; eşitlik ilkesini değil liyakat ve ehliyet ilkesini ilgilendirir. Kuran-1 Kerîm; “emanetleri ehline tevdi edin!” buyurur (Nisa, 4/58). “Kıst” ilkesinin ikinci uygulama alanı “cezalandırma” alanıdır. Cezalar ve cezalandırılma, “insan hakkının tanınması ve sağlanması” demek değildir.

“Müstahıkk” olduğu ölçüde cezalandırılmak, her şeyden önce, cezalandırılanın değil, diğer toplum bireylerinin insan hakkının güvencesidir. Bu alanda cezalandırılanın insan hakkı; sanığı koruyan ilkelerde ve suçlu olduğu sabit olana bile işkence yapılamayışı ve insanlık onuruna aykırı ceza verilemeyişinde kendisini gösterir.

“Kıst”ın bir önemli uygulama alanı da Mâûn düzeninde herkese insanlık onuruna yakışan hayat seviyesi sağladıktan sonra; herkese emeğinin karşılığı da verilebilmesidir.

Bir toplum düzeninde “adl” sağlanmadıkça, o düzen “Hukuk Devleti” olarak nitelendirilemez. “Kıst” sağlanmadıkça da yine o düzen kâmil bir Hukuk Devleti olamaz. İslâm’a düşmanlık “Hukuk Devleti”nin de Batı Düşüncesinin bir ürünü olduğunu ileri sürerler.

Oysa, “insan hakkı”nda olduğu gibi, sadece “terim” Batı ürünüdür. Üstelik bu besleyenler; terim de pek iyi bir terim değildir. Bir Devletin Pozitif Hukuk Kurallarının var olması ve bu kurallara uyulması; bu toplum düzeninin “Adalet Devleti” demek olduğunu göstermez.

]]>
Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm) https://kocaelikent.com/adalet-kavrami-islamda-insan-hakki-2nci-bolum/ Wed, 12 May 2021 22:42:58 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58767

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm) … “’Hukuk Devleti’ adını verdiğimiz ‘Adalet Devleti’ düzeninin sağlanabilmesi için, “adl” ve “kıst”ı bilen yöneticilere ihtiyaç vardır…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm)

“Savaş esîresi” ile; onun rızası olmaksızın evlenilemez, sadece, “mehr” (sadak) taahhüdüne gerek olmaz. Bunun sebebi de şudur: Savaş esirinin bakımı esasen koruyucu aile reisine düşmektedir. Böyle olunca da evlendikten sonra boşasa bile, esasen mehr taahhüdüne gerek yoktur, bakım yükümü devam etmektedir. İşte “esîre” ile “hürr” kadın nikâhı arasındaki fark bundan ibarettir (Nisa, 4/25). Başkalarının gözetiminde bulunan kadın savaş tutsakları nasıl nikâh edilirse, kendi gözetimindeki kadın da ancak nikâh edilir.

Eşitlik adaleti alanının istisnası yoktur. İstihkak ve liyakat adaleti alanı ise, “kıst” alanıdır. Kıstsız adl, doğru yoldan “udûl” (sapma) anlamını verir. Adlsiz kıst da doğrudan doğruya zulümdür. Bu sebeple; istihkak ve liyakat adaletine riayet edene “mukst”, bu adalete riayet etmeyip zalim olana “kaasıt” denir. (Cinn, 72/14-15 ve Maide 5/42, Hucurât 49/9, Mumtahine 60/8’e bakınız. Yine bkz: Kureşî, Kaamus-i. Kuran, “Kıst” maddesi). Kıst; eşitlik adaletinden sonra gelen “oran adaletfdir. “Mîzan” gerektirir (Rahman, 55/9; Hadid 57/ 25; Hûd 11/85; Enam 6/152). İnsanlar arasında sadece “adl” boyutu ile hükmetmek yetmez, “kıst” ile de hükmetmesini bilmek gerekir (Maide, 5/42; Nisa 4/58).

Şu halde; bugün “Hukuk Devleti” adını verdiğimiz “Adalet Devleti” düzeninin sağlanabilmesi için, “adl” ve “kıst”ı bilen yöneticilere ihtiyaç vardır. “Adl”i bilmek kolaydır, “kıst”i bilmek Ise, “ulemd-i kaaimen bil-kat” bilgisine ihtiyaç gösterir.

]]>
Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm) https://kocaelikent.com/adalet-kavrami-islamda-insan-hakki-1inci-bolum/ Tue, 11 May 2021 22:33:47 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58764

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm) … “İnsan hakları alanı; eşitlik adaleti alanıdır. Dil, din, cins, irk ayırımı yapılmaksızın bütün insanlar arasında, insan hakları açısından, tam bir eşitlik sağlanmalıdır.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi; Islâm’da adaletin iki boyutu vardır. Esasen Yunan hakimleri de bu iki boyutlu adalet anlayışını, Mısır ve Filistin yöresinde ve “her kavme kendi diliyle peygamber gönderildiğine göre”, kendi kültür çevrelerinde tebliğ edilen ilâhî vahy’den, llåhi hikmet’den iktibas ederek tebliğ etmişlerdir. Kur’an-1 Kerîm’de, eşitlik adaleti “adl” terimi ile, “istihkak, liyakat ve oran adaleti” ise “kıst” terimi ile ifade edilir.

İnsan hakları alanı; eşitlik adaleti alanıdır. Dil, din, cins, irk ayırımı yapılmaksızın bütün insanlar arasında, insan hakları açısından, tam bir eşitlik sağlanmalıdır (Hucûrât, 13). İslâm Şeriati’nde, insanı “zekâ sahibi ve konuşan davar” hükmünde tutmak, Roma Hukuku ve diğer Hukuk çevrelerinde olduğu gibi “kölelik” kurumu yoktur. Bunun yerine, savaş esirlerinin toplum içinde bakım ve gözetimlerini ve toplum ile bütünleşmelerini sağlayan bir “koruyucu aile” kurumu kabul edilmiştir. Âdil olan, kamu haklarından yoksul olmayan aile reisleri; Devlet gözetimi altında, köleleri aile içine kabul eder, yediğinden yedirir, giydiğinden giydirir.

“Köle” kadınlardan, kendi rızası ve evlenme iradesi olmaksızın cinsî istifade imkâni yoktur, çünkü her şeyden önce “köle kadın” diye bir şey yoktur, “köle erkek” de olmadığı gibi! “Milket-i yemân” terimi, “sağ elinin mülkü” ve daha sonra da “mülkiyet hakkı konusu: mal” anlamında değildir, “mülk”; Kur’an-i Kerim’de “egemenlik, iktidar, yetki” anlamına gelir. “Milket-i yemân”; Özel Hukuk anlamında mülkiyet hakkını değil, “koruyucu aile reisi”nin gözetim yetkisini ifade eder.

]]>
İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (5’inci bölüm) https://kocaelikent.com/islamda-insan-hakki-ve-adalet-kavramlari-uzerine-5inci-bolum/ Tue, 21 Apr 2020 21:11:55 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58727

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (5’inci bölüm) … “Bir kimsenin kendi varlığını inkâr etmeyip de Tanrıyı inkâr etmesi apaçık bir saçmalıktır. Bu saçmalığı ciddi ve bilimsel bir tavır …” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (5’inci bölüm)

Kur’an-ı Kerim’de, Ankebut Suresinde ise, “örümcek evi” benzetmesi vardır. Nitekim Marksizm-Leninizm’in kurgusu da “örümcek evi”nden sağlam olmamıştır. Bu öğretide “insan hakkı” kavramı temelini yitirir. “Sınıf diktatörlüğü” Öğretisi veya telâkkisinden Stalin gibi bir Leviathan çıkar. Ardından; yine örümcek evleri kurulur. Yani canavarlar, daha incelmiş yöntemlerle bireyin insan hakkını yine hiçe sayarlar.

Bu niçin böyledir? Çünkü; materyalist bir düşünce, herşeyden önce “aklî apaçıklıklar”a aykırıdır, gerçeğe aykırıdır. Bir kimsenin kendi varlığını inkâr etmeyip de Tanrıyı inkâr etmesi apaçık bir saçmalıktır. Bu saçmalığı ciddi ve bilimsel bir tavır ile ileri süren kimse, ileride çok tehlikeli bir akıl hastası olabilir.

Akıl ilkelerinden ayrılıp da Tanrıyı inkår etmeyi bugüne kadar hiç kimse başaramamıştır. İnkâr ettiklerini sananlar; ya îmanlarını materyalizm sananlar veya akli düşünceyi terkedenlerdir.

]]>
İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (4’üncü bölüm) https://kocaelikent.com/islamda-insan-hakki-ve-adalet-kavramlari-uzerine-4uncu-bolum/ Mon, 20 Apr 2020 21:07:04 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58723

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (4’üncü bölüm) … “Nitekim Hobbesun öğretisinde “toplumsal sözleşme”den insan hakkı değil bir “canavar”, “Leviathan”, sınırsız güce sahip olan “Devlet” çıkmaktadır…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (4’üncü bölüm)

Oysa “insan hakkı”, “adalet”, “hukuk (-adalet) devleti” kavramlarını insanlığa veren; ilâhi vahydir. Ilahî vahy; Adem’in (A.S.) “hubût’u ve Arafat’da ve “insanlık için kurulan ilk İlahî değerler dizisini, ilahî sevgi ve adâlet ahlâkını insanlığa tebliğ etmesi dolayısı ile bu doğru öğretiyi insanlığa tanıtmasa idi; bencil içgüdülerine, nefs-i emmarelerine tabi olarak yaşayan “insan sürüleri”, “enbiyadan yaşarım milstağni/Bir örümcek götürür Hakk’a beni!” deme imkânını biraz zor bulurlardı. Materyalist düşünürlerin düzüp koştuğu “toplumsal sözleşme”, insana insan hakkını sağlayamazdı. Nitekim Hobbesun öğretisinde “toplumsal sözleşme”den insan hakkı değil bir “canavar”, “Leviathan”, sınırsız güce sahip olan “Devlet” çıkmaktadır. Hiç kimse; kendisinde olmayan bir şeyi başkasına sağlayamaz (Nemo plus luris transferre potest quam ipse habet).

“Toplumsal sözleşme”nin tarafı olanların hiçbirinde “insan hakkı” yoksa, “iki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre!”. “Hiç” ten hâsil olan ancak “hiç” tir. Hobbesun vardığı sonuçlar; aslında ilâhî vahy temeline dayanmayan bir Öğreti’nin vahîm sonuçlarını bize öğretmesi gerekirdi.

Roussesau gibi düşünürler ise, “ilâhî vahy”den aldıkları değerleri “lâik” ortama aktarmaya çalışmışlar, fakat bu aşıda tutmamıştır. Bu gibi kurgular, Hazret-i İsa’nın (A.S.) tebliğinde, evini sağlam kaya üzerine değil kumsal üzerinde kurmaya benzetilir.

]]>
İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (3’üncü bölüm) https://kocaelikent.com/islamda-insan-hakki-ve-adalet-kavramlari-uzerine-3uncu-bolum/ Sun, 19 Apr 2020 21:03:06 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58721

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (3’üncü bölüm) … “Batılı güçlere karşı gırtlağına kadar borçlanmış yöneticiler, artık Kırım Savaşı müttefiklerine karşı seslerini yükseltebilecek durumda değildirler…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (3’üncü bölüm)

Ne var ki onyedi yıllık kısa bir dönem sonra sâdır olan Islahat Fermanında ise artık bu hava yoktur. Artık “İslam imiş âleme pa-bend-i terakkî / Evvel yoğ idi, işbu rivayet yeni çıktı!” dönemi başlamıştır. Çünkü Tanzimat Fermanu bir başlangıçtır ve ardında henüz yeterli derecede bir bağımlılık birikimi yoktur. Bu başlangıçtan henüz yirmi yıl bile geçmemiş iken; Batılı güçlere karşı gırtlağına kadar borçlanmış yöneticiler, artık Kırım Savaşı müttefiklerine karşı seslerini yükseltebilecek durumda değildirler.

Islahat Fermanı; yerine getirilmeyecek olan bir “Örf’den “Şer” dönüş fermanı değildir, Müslüman olmayan tebaa için, bunların dış koruyucuları karşısında bazı vaatlerden ibarettir. Esasen bir toplumun hayatında ondört-onbeş yıllık bir süre, oldukça önemli bir süredir, bir sonraki neslin eğitildiği süre demektir. Yöneticiler; bir sonraki nesli bu süre boyunca iyi veya kötü bir yönde eğitebilirler.

Tabiatıyla, bunun için, karşı-etkilere maruz kalmaksızın, yeni nesli bu etkilerden “soyutlayabilecek”, tecrid edecek güce de sahip olmaları gerekir. Ne de olsa, hiç değilse okullarda bu havayı sağlayabilmiş iseler, meselâ 1839’dan yirmibeş yıl kadar sonra yönetimde söz sahibi olmaya başlayan nesil, elbette bir önceki nesil gibi olmaz.

İşte bunun içindir ki, Batılaşma döneminden önceki nesil, gerileme sebebini “örf”e bağlanış olarak görür ve tekrar insan hakkının güvencesi olan İslâmî ilkelere dönüş özlemini Tanzimat Fermanında dahî ifade ederken -veya yöneticiler muvazaalı olarak bu özlemin ifadesine Tanzimat Fermanında yer verme gereğini duyarken- Islahat Fermanından sonraki dönemde, artık İslâmî değerlerden bahsedenler önce “mutaassıp”, İkinci Meşrutiyet’ten sonra “mürteci”, Cumhuriyet’ten bir sürece sonra “gerici” veya “yobaz”, bu anlayışa İslâmî tepkiler başladıktan sonra ise “çağdaşlık veya lâiklik düşmanı fundamentalistler” olarak nitelendirilmişlerdir.

]]>
İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (2’nci bölüm) https://kocaelikent.com/islamda-insan-hakki-ve-adalet-kavramlari-uzerine-2nci-bolum/ Sun, 19 Apr 2020 20:58:42 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58718

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (2’nci bölüm) … “Sadece akıllarını ve Kitab-ı Mukaddes’deki “On Emir” ve “Dağ Vaazi” gibi ilâhi vahyden parıltılar içeren bölümleri kullanmak, aklî delil ile uyuşmayan…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (2’nci bölüm)

İlâhî vahyin tahrif edilmemiş nihaî metni de bizim elimizde olduğuna göre, “insan hakkı”, “adalet”, “hukuk devleti” terimlerini kullanan bizler, olsa olsa sadece “hukuk devleti” söz konusu olduğunda, böyle yerleştiği için ister istemez benimsediğimiz ve kullandığımız bir terimi kullanıyoruz, yoksa kavramları başkalarından almıyoruz.

“On Emir” ve “Dağ Vaazi”

Batı düşüncesinde niçin özel terim icat etme gereği duyuldu? Çünkü Tevrat ve İncil’in aslî metinleri ellerinde yoktu. Sadece akıllarını ve Kitab-ı Mukaddes’deki “On Emir” ve “Dağ Vaazi” gibi ilâhi vahyden parıltılar içeren bölümleri kullanmak, aklî delil ile uyuşmayan, ne var ki gelenek gereğince Kitab-ı Mukaddesde yer alan parçaları ise görmezlikten gelmek zorunda sebeple, “İlâhî-Tabiî Hukuk” düşüncesine vardılar ve gücü elinde tutanlara karşı, İlâhî-Tabiî Hukuk düşüncesini çıkararak İlâhî vahyin gerçek değerlerini savunmuş oldular.

“İlâhî vahy tahrif edilmediği için”

Buna karşılık; İslâm Aleminde, İlâhî vahy tahrif edilmediği için, Batılaşma döneminden önce, “hukuk devleti” gibi terimlerin kullanılmasına gerek yoktu. İlâhî vahye uyulmasını istemek, “İnsan hakkına ve adalete uyulmasını, Temel Hukuk ilkelerine bağlı kalınmasını istemek” demek oluyordu. Bu sebeple, Batılaşma döneminin başlangıcında, Tanzimat hareketini başlatan Gülhane Hatt-1 Humâyunu’nda bile, “Hukukun üstünlüğü ilkesi ve hukuk devleti” gibi terimlerin ardındaki kavramlar için şeriat” terimi kullanılmıştır.

]]>
İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (1’inci bölüm) https://kocaelikent.com/islamda-insan-hakki-ve-adalet-kavramlari-uzerine-1inci-bolum/ Sat, 18 Apr 2020 20:55:45 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58715

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (1’inci bölüm) … “Şu halde İslâm dini mensuplarının İslâm’da aynı kavramların varlığını aramaları ve iddia etmeleri doğru değildir…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

İslam’da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları üzerine (1’inci bölüm)

“Adalet” (adl) kavramı için olmasa bile, “insan hakkı” ve “hukuk devleti” kavramları için, İslâm’a yöneltilen ve önyargıya dayanan bir itiraz vardır. Bu kavramlar; Batı düşüncesinde ortaya çıkmıştır. Şu halde İslâm dini mensuplarının İslâm’da aynı kavramların varlığını aramaları ve iddia etmeleri doğru değildir. Ya bunları bırakıp yine bunlarsız bir İslâm uygulamasına devam ederler ya İslâm’ı bırakıp bunları alırlar ya da en azından bizim sunduğumuz bir formül çerçevesinde, İslâm’ı sadece bazı zararsız dinî töreler şeklinde muhafaza eder, asla “değer kaynağı” saymaz, “sentez”e giderler.

“Kavram ise yine ilâhî vahyden alınmıştır”

Oysa bu üç ihtimal de, temellerinde “doğru” değil “yanlış” yattığı için doğru çözüm değildir. İşin doğrusu şudur: İnsan hakkı ve hukuk devleti terimleri; Onsekizinci yüzyılın sonlarında Ondokuzuncu yüzyılın başlarında Batı düşünce çevresinde ortaya çıkmıştır, bu doğrudur. Ancak, yanıltmacaya kapıl- mayalım! Ortaya çıkan “kavram” değil “terim”dir. Hatta “insan hakkı” teriminin doğrudan doğruya “ilâhî vahy”e dayandığını bile söyleyebiliriz, “adalet” terimi gibi! Batı düşüncesinde ortaya çıkan -kavram değil- terim, sadece “hukuk devleti” terimidir. Bu da maksadı iyi ifade edememektedir. Ondokuzuncu yüzyıl başlarında Alman düşünce çevresinde ortaya çıkmış Kamu Hukuku metinlerine geçmesi ise, Hitler döneminin acı deneyimlerinden sonra yine Almanya’da olmuştur. Kavram ise yine ilâhî vahyden alınmıştır. Bunu aşağıda açıklayacağız.

]]>
“Hukuk Devleti”nin Şartları-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm) https://kocaelikent.com/hukuk-devletinin-sartlari-islamda-insan-hakki-2nci-bolum/ Tue, 14 Apr 2020 23:03:48 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58776

“Hukuk Devleti”nin Şartları-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm) … “Yoksa sadece håkim (kaazi)lerde değil! Bu da seçilme şartları bakımından Adalet Devleti’nin güvencesidir.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

“Hukuk Devleti”nin Şartları-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm)

İslâm Devletinde keyfiliğe, Polis Devletine, oportünizme yer yoktur. Anayasal ilkeler, katı ve değişmez ilkelerdir. Bu da insan hakkı ve adalet düzeninin güvencesidir.

İkinci olarak; bütün yöneticilerde ve kamu gücünü kullanma yetkisi verilenlerde “adl” ve “kıst” bilgisi (Fıkh) ve ayrıca ahlâkî vasıflar (adalet) aranır. Yoksa sadece håkim (kaazi)lerde değil! Bu da seçilme şartları bakımından Adalet Devleti’nin güvencesidir. “Emanetler ehline tevdi edilmelidir”.

Üçüncü olarak; “velâyet-i emr”, yöneticilik yetkileri; “ümmet”in tevdi’i ile, biati ile elde edilir. Mutlak egemenlik (mülk) Allah’tandır. “Mülk”, anayasalilkeleri koyma yetkisini de kapsadığı, “ümmet”e ise bu ilkeleri değiştirme yetkisi verilmediği için, “ümmet”in yetkisi dahî “mülk” değildir. Sadece “yönetim”, “tanzimî tasarruf” ve “yargı”yı kapsar.

Bütün bu yetkiler de yine anayasal ilkeler çerçevesinde kullanılabilir. Yönetimin bütününden sorumlu olan “ul-ül-emr”de de kazâ yetkisinin şartlarının bulunması aranır. Ancak bundan sonra ve bu şart ile yargı gücünün “ul-ül-emr” eli ile örgütlenmesi kabul edilebilir, “Velayet-i ahd” usûlü ve hîle-i şer’iyye ile bu usûlün bir hanedanı iktidara getirmeye araç oluşu; Adalet Devletinin şekli güvencelerinin ihlâli anlamındadır.

Âdem’in vârisi ve Nebî ve Resuller’in sonuncusu; Kâinat’ın övüncü olan Resûl-i Ekrem (S.A.V.); bütün bu ilkeleri en güzel biçimde tebliğ etmiştir. Merhum Ferid Kam’ın söylediği gibi: Bir mislini getirmiş olsaydı kilk-i kudret/ Beytul-kasîd olurdun manzume-i cihanda/Mısra’ısın ki sun’un berceste tâ ezelden/Ferdiyyetinle kaldım Diuân-i künfekânda.

Resûl-i Ekrem’de (S.A.V.) bizim için en güzel örnek vardır. Ona uyan kurtulur, Ona uymayanın Hesab Günündeki nedamet çığlığı: “Ne olurdu ben de Resul ile yoldaş olsaydım, onu izleseydim!” olur (Furkan, 25/27).

İnsan hakkı, adalet ve Adalet Devletinin eksiksiz öğretisi de onun mübarek dudakları arasından tebliğ edilmiştir. Bunu bilelim ve bu bilinci yitirmeyelim.

]]>
Hukuk Devletinin şartları-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm) https://kocaelikent.com/hukuk-devletinin-sartlari-islamda-insan-hakki-1inci-bolum/ Mon, 13 Apr 2020 22:57:55 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58773

Hukuk Devletinin şartları-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm) … “Yirminci yüzyılda, İkinci Dünya Savaşından sonra da yine Almanya’da Pozitif Anayasa metinlerine girdi…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Hukuk Devletinin şartları-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm)

“Hukuk Devleti” terimi; Ondokuzuncu yüzyıl başlarında Almanya’da doğdu. Yirminci yüzyılda, İkinci Dünya Savaşından sonra da yine Almanya’da Pozitif Anayasa metinlerine girdi. Klâsik İslâm Hukukunda, bu anlamda “Devlet” terimi kullanılmıyordu.

Resûl-i Ekrem (S.A.V.); kendisini çağıran Yesrib “Site”sinde Islâm Devletini kurunca, bu Devlete Peygamber Devleti (Toplum Düzeni) anlamında Medînetin-Nebî denmiş idi. “Medîne” terimi; “Polis=civitas”ı (çite) karşılamakta idi.

Daha sonra, “hilâfet” terimi kullanmaya başlandı. Emevî Devrinin sonlarına doğru da herhalde “devlet” terimi yerleşmeye başlamış olacaktır.

Bu arada; İslâm hâkimleri, “Hukuk Devleti” için “Mėdine-i Fâzıla” terimini kullanıyorlardı.

Terimi bir yana bırakalım: Hukuk (Adalet) Devleti; “adalet”in kaaim kılınabildiği oranda gerçekleşir. Bunun gerçekleşebilmesi için de bazı şekli şartlar ve güvenceler söz konusudur.

Her şeyden önce, yukarıda da değindiğimiz gibi, insan hakkı ve adalet; değişmez ve yüce normlara bağlanmış ve velâyet-i emr (yönetim) bu ilkelere, Şeriat’e bağlı kılınmıştır (Câsiye, 45/18).

]]>