Hayal Defterim – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com Hayal Defterim Wed, 18 May 2022 22:54:45 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://kocaelikent.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-küçük-logo-KK-32x32.jpg Hayal Defterim – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com 32 32 Kandıra plajları yaza hazırlanıyor https://kocaelikent.com/kandira-plajlari-yaza-hazirlaniyor/ Wed, 18 May 2022 22:50:56 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61126

Kandıra plajları yaza hazırlanıyor … Ekipler, Kandıra sahillerindeki mavi bayraklı Kerpe, Cebeci, Kumcağız, Bağırganlı ve Miço Koyu Kadınlar plajlarında temizlik ve bakım çalışması gerçekleştiriyor. detaylar haberimizde…

Kandıra plajları yaza hazırlanıyor

Kocaeli’nin yaz turizminde önemli bir yere sahip olan Kandıra ilçesindeki sahiller, sıcak aylarda vatandaşların ilgisini çekiyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ekipleri, plajlarda temizlik ve bakım çalışmaları gerçekleştiriyor.

PLAJLAR YAZA HAZIRLANIYOR

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından Kandıra sahilleri ve mavi bayraklı plajların, onarım ve bakımları düzenli olarak yapılıyor. Yaklaşan yaz sezonu öncesinde Park ve Bahçeler Daire Başkanlığı ekipleri, Kandıra sahillerindeki mavi bayraklı Kerpe, Cebeci, Kumcağız, Bağırganlı ve Miço Koyu Kadınlar plajlarında temizlik ve bakım çalışması gerçekleştiriyor.

SOSYAL DONATILAR ONARILIYOR

Yapılan çalışmalar kapsamında plajların kum ve çöp temizliği yapılıyor. Plajlarda bakım gerektiren sosyal donatılarda da onarımlar yapılıyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kandıra ilçesinin yanı sıra diğer ilçelerdeki plajlarda da bakım ve temizlik yapıyor.

]]>
Odabaş: “Halktan helallik istemekle bu vebalden kurtulamazsınız” https://kocaelikent.com/odabas-halktan-helallik-istemekle-bu-vebalden-kurtulamazsiniz/ Wed, 18 May 2022 22:50:03 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61129

Odabaş: “Halktan helallik istemekle bu vebalden kurtulamazsınız” … Odabaş, “Bu salgından etkilenen tüm tarafların temsilcilerinden oluşan, ‘Geniş Kapsamlı Pandemi Kurulu’ oluşturmadan bu salgını az hasarla atlatmamız mümkün değil” dedi. detaylar haberimizde…

Odabaş: “Halktan helallik istemekle bu vebalden kurtulamazsınız”

Cumhurbaşkanına açık çağrı: “Geniş Kapsamlı Pandemi Kurulu” oluşturun!..

Marsiad Genel Başkanı Bahri Odabaş; Dünyamızı ve ülkemizi saran salgın nedeniyle alınan tedbirlerin yetersiz, yetkisiz ve etkisiz olduğunu gördüğünü ifade ederek gündeme ilişkin değerlendirme yaptı.

Odabaş, yapmış olduğu yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Sayın Cumhurbaşkanım, Dünya çapındaki bir saldırıyı sadece Bilim Kurulu ve Bakanlar Kurulu ile az hasarla atlatmamız mümkün değil.

Bugüne kadar gerek kullanılan ve kullanılmayan ilaçlar ve uygulanan kısıtlamaların yanlışlığından nice canlar kaybettik, nice ekonomik zararlarla karşılaştık.

Tedaviden ekonomik tedbirlere kadar, bu salgından etkilenen tüm tarafların temsilcilerinden oluşan; ‘Geniş Kapsaml Pandemi Kurulu’ oluşturmadan bu salgını az hasarla atlatmamız mümkün değil.

Böyle devam ederse millet ve ülke olarak çok fazla zarar görecek bedel ödemeye devam edeceğiz.

Bir tarafta adı konmamış bir bedel ödeme sürerken, siz, halktan helallik istemekle bu vebalden kurtulamazsınız.

Hiç değilse bu konuya kulak vermenizi, en kısa zamanda halkın bu konudaki tekliflerini açık ilanla duyurup almanızı ve gereğini yerine getirmenizi,

Bir vatandaş, işadamı ve sivil toplum örgütü olarak sizden acilen talep ediyorum.”

]]>
Hamilelikte Annenin Yaşı ve diğer önemli konular https://kocaelikent.com/hamilelikte-annenin-yasi-ve-diger-onemli-konular/ Sun, 22 Aug 2021 19:38:06 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61526

Hamilelikte Annenin Yaşı ve diğer önemli konular … “35 yaşından sonra doğum yapan kadınların özürlü bebek doğurma olasılığı daha yüksektir. Hamilelik dönemi daha sorunlu geçebilir…” detaylar haberimizde…

Hamilelikte Annenin Yaşı ve diğer önemli konular

ANNENİN YAŞI

Hamilelik doğal bir süreçtir. Fakat yine de her hamilelik anne ve bebek açısından biraz risk alır ve Reel dikkat gerektirir. Ancak hamilelikte özellikle dikkat edilmesi gerektiren bazı riskli durumlar vardır Bunların başında da annenin yaşı gelmektedir. Annenin çok erken veya geç yaşta hamile kalması ve doğum yapması bebeğin ve annenin sağlığı açısından riskler taşımaktadır Bu riskler özellikle anne 20 yaşından küçük ve 35 yaşından büyükse ortaya çıkmakladır. Bu riskler önceden bilinir ve gerekli önlemler alınırsa bebeklerin sağlığı için fazla endişelenmeye gerek kalmayacaktır.

35 YAŞTAN SONRA HAMİLELİK

35 YAŞTAN SONRA HAMİLELİK
35 YAŞTAN SONRA HAMİLELİK

35 yaşın üstündeki kadınların pek çoğu sağlıklı hamilelik geçirebilir ve sağlıklı bir bebek sahibi olabilirler. Bununla beraber 35 yaşından sonra bebek sahibi olacak kadınların karşılaştığı bazı özel riskler de vardır. Bu riskler şunlardır:

*Şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi sürekli hastalıklar ileri yaşlarda daha sık görülmektedir.
*35 yaşından sonra doğum yapan kadınların özürlü bebek doğurma olasılığı daha yüksektir. Hamilelik dönemi daha sorunlu geçebilir.
*Doğum ve doğum sonrasında daha büyük sorunlarla karşılaşırlar.

DAHA ÖNCEDEN VAR OLAN SAĞLIK SORUNLARI HAMİLELİĞİ NASIL ETKİLER?

SAĞLIK SORUNLARI HAMİLELİĞİ NASIL ETKİLER
SAĞLIK SORUNLARI HAMİLELİĞİ NASIL ETKİLER

Özellikle şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi sağlık sorunları 35 yaşın üstündeki kadınlarda genç kadınlara göre daha fazla görülmektedir. Hamilelik öncesinde var olan bu tür bir sağlık problemi bebeğinizin ve sizin sağlığınızı tehlikeye düşürür.

Fakat hamilelikten önce bağlanacak ve hamilelik süresince devam edilecek dikkatli bir tıbbi takip ve uygun tedavi yöntemleriyle bu durumlarla bağlantılı riskler azaltılabilir ve çoğu gebelik sağlıklı doğumla sonuçlanabilir.

35 yaş üstü kadınlarda, hamilelik öncesinde bu tür bir sorun olmasa bile, hamilelik sırasında yüksek tansiyon ve şeker hastalığı meydana gelme riski artmaktadır. Bu durum, yaşlı annelerde erken ve düzenli tıbbı takibin önemini artırmaktadır. Bu sorunların erken tanılanması ve hemen tedaviye başlanması ile anne ve bebek için olası zararları en aza indirmek mümkün olmaktadır.

Hamileliğin sorunsuz yaşanması ve bebeğin sağlıklı doğması için hangi yaşta olursa olsun her kadın hamile kalmadan önce mutlaka bir doktorla görüşmelidir. Fakat eğer 35 yaşından sonra bebek sahibi olmayı düşünüyorsanız bunu mutlaka doktor kontrolü altında yapmalısınız.

35 YAS ÜSTÜ KADINLARDA DOĞUMSAL ÖZÜRLÜ BEBEK SAHİBİ OLMA RİSKİ NEDİR?

DOĞUMSAL ÖZÜRLÜ BEBEK SAHİBİ OLMA RİSKİ
DOĞUMSAL ÖZÜRLÜ BEBEK SAHİBİ OLMA RİSKİ

Bebeklerin bazı kromozomal bozuklukları taşıma riski annenin yaşına bağlı olarak artmaktadır. Bu bozuklukların en yaygın olanı down sendromudur. Down sendromu zeka geriliği ve çeşitli fiziksel anormallikleri içeren bir bozukluktur. 25 yaşında her 1250 kadından birinin down sendromlu bir bebeğe sahip olma riski varken, 30 yaşındaki her 1000 kadından biri, 35 yaşındaki her 400 kadından biri, 40 yaşındaki her 100 kadından biri ve 45 yaşındaki her 30 kadından birinin down sendromlu bebeğe sahip olma ihtimali vardır.

35 yaş üstündeki kadınların, Down sendromu ve diğer doğuştan gelebilecek bazı sakatlıkları tanılamak için üçlü tarama testi ve amniyosentez gibi erken tanı testlerini yaptırmaları gereklidir.

Hamilelik sorunları ve olumsuz hamilelik sonuçları 35 yaş üstü kadınlarda artmakta mıdır?

35 yaş üstü kadınların sağlıklı bebeğe sahip olma şansları varken, aynı yaş grubundaki kadınlar pek çok sorunla da karşı karşıya gelmektedirler.

35 yaşından sonraki hamileliklerde genç kadınlara oranla düşük yapma olasılığı belirgin olarak daha yüksektir.

Bu yaşlarda plasenta (eş) sorunları da artmaktadır. Bu durum doğum sırasında ciddi kanamalara neden olmakta, bu da anne ve bebek için tehlike yaratmaktadır, fakat doğum sezaryenle yapıldığı takdirde bu sorunlar çoğunlukla önlenebilmektedir. 35 yaş üstünde ilk doğumunu gerçekleştiren kadınlarda erken doğum yapma ve düşük kilolu bebek doğurma, dış gebelik ve ölü doğum riski daha fazladır. Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı riski 35 yaş üstü kadınlarda artmaktadır. 35 yaş üstü doğum yapan kadınların bebekleri solunum durması ve beyin kanaması gibi sorunlarla daha sık karşılaşmaktadır. Sorunlardaki bu artışa rağmen yaşlı annelerin bebeklerindeki ölüm oranı diğerlerinden daha fazla değildir.

35 YAŞ ÜSTÜ KADINLAR DOĞUM SIRASINDA SORUN YAŞARLAR MI?

35 yaş üstünde ilk doğumlarını yapan kadınlar 20’li yaşlardaki kadınlara göre doğum sırasında daha fazla zorluk yaşarlar. Fetal distres (doğum sırasında bebeğin zorlanması) ve doğumun uzaması gibi sorunlar 35 yaş üstü kadınlarda daha fazla görülmektedir.

ERKEN YAŞTA HAMİLELİK

ERKEN YAŞTA HAMİLELİK
ERKEN YAŞTA HAMİLELİK

35 yaşın üstünde doğum yapmanın anne ve bebek açısından sakıncaları olduğu kadar 20 yaşın altındaki kadınların doğum yapmasının da sakıncaları vardır. Ergenlik çağı dediğimiz 15-19 yaşları arasında yapılan doğumlar bebeklerinin sağlığını olumsuz etkiler. Ülkemizde 15-19 yaş grubundaki genç kadınların yaklaşık %10’u bebek sahibi olmuş veya hamiledirler. Bunun nedeni genç kızların hålâ çok küçük yaşlarda evleniyor olmalarıdır.

15-19 yaş grubundaki genç kızlar her ne kadar çocuk sahibi olma yetisine sahip olsalar da, henüz bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan gelişmeleri tamamlanmış değildir. Bu nedenle hamilelik ve anne olmak için gereken tıbbî ve sosyal olgunluğa henüz ulaşamamışlardır.

GENÇ YAŞTA ANNE OLMANIN GETİRDİĞİ SORUNLAR NELERDİR?

DOĞUM SIRASINDA YAŞANAN SORUNLAR
DOĞUM SIRASINDA YAŞANAN SORUNLAR

Genç yaşta anne olan kadınlar, kendilerinden daha büyük annelere göre hamilelik süresince daha az kilo almaktadırlar. Bu da düşük doğum ağırlıklı bebek sahibi olma riskini arttırmaktadır.

Genç anneler, 20 yaşın üstündeki kadınlara göre daha fazla erken doğum, kansızlık, yüksek tansiyon gibi hamilelik sorunlarına sahiptirler.

ÖZELLİKLE 15 YAŞIN ALTINDAKİ GENÇLERDE BU RİSKLER DAHA FAZLADIR

15 yaşından küçük annenin yaşadığı sorunlar
15 yaşından küçük annenin yaşadığı sorunlar

Genç annelerin bebeklerinde sağlık sorunları daha fazla olmaktadır. Genç yaşta (15-19 yaş) anne olan kadınların bebeklerinin %10’u düşük doğum ağırlıklı olmaktadır. Düşük doğum ağırlıklı bebeklerin organları tümü ile gelişemez. Organlardaki gelişme geriliğine bağlı olarak bu bebeklerde nefes alma sorunları, beyin kanaması, görme kaybı gibi ciddi özürlere yol açabilecek sorurlar ortaya çıkar. Düşük doğum ağırlıklı bebeklerin doğumdan sonra bir yıl içinde ölme riskleri normal doğum ağırlığı olan bebeklere oranla 20 kat daha fazladır.

GENÇ YAŞTA HAMİLELİĞİN DİĞER SORUNLARI

Genç yaşta anne olanların ve bebeklerin yaşamları genellikle sıkıntılıdır.

Genç yaşta anne olan kadınların eğitim düzeyleri daha düşüktür. Bu nedenle bir iş edinebilmek için gerekli becerileri genellikle geliştirememekte bu da onların sıklıkla ailelerine bağımlı bir hayat sürdürmelerine neden olmaktadır.

Genç yaşta anne olanların genellikle çocuk yetiştirmeyle ilgili becerileri gelişmemiştir. Bu nedenle çevrelerinden yardım almaları gerekir.

Genç yaşta çocuk sahibi olan annelerin çocuklarının sağlıkları daha kötüdür ve çoğunlukla okulda başarısız olmaktadırlar.

20 yaşından önce evlenmişseniz bu sakıncaları azaltmak için, hamileliğinizi plânlamanız ve hamilelik öncesi doktor kontrolünden geçmeniz önemlidir. Hamilelik öncesi ve hamilelik döneminde tüm kadınlar için yapılan uyarılara dikkatle uymanız gerekir. Genç yaşta hamile kaldıysanız ya da hamile kalma olasılığınız varsa, doğum öncesi gebelik takiplerine düzenli olarak gitmeyi, beslenmenize özellikle dikkat etmeyi, sigara ve alkolden kaçınmayı, doktorların tavsiye ettiği ilâçlarının dışında hiçbir ilacı kullanmamayı ve her gün folik asit içeren vitaminler almayı asla ihmal etmemelisiniz.

STRES VE HAMİLELİK

STRES VE HAMİLELİK
STRES VE HAMİLELİK

Hamilelik dönemi, kadın ve ailesi için özel bir dönemdir. Bir çok değişiklikleri beraberinde getirir. Hamile kadının bedeninde, duygularında ve aile yaşantısında değişiklikler olur. Bu değişiklikler olumlu değişiklikler olarak kabul edilebilir, fakat yine de işinde ve evinde birçok olayla karşılaşan hamile kadının yaşamına yeni stresler getirir.

Stres her zaman kötü olmak zorunda değildir. Başlangıcında müdahale edildiği zaman stres bize yeni şeyler yapma olanağı sağlayabilir. Hamile bir kadın stresle iyi baş edebildiğini hissediyorsa (sorunları çözebiliyorsa, işyerinde ve evde kendini zinde ve enerjik hissediyorsa) muhtemelen stresin neden olduğu sağlık sorunlarını yaşamayacaktır.

Bununla beraber stres, rahatsız edici bir düzeye ulaşırsa hamile kadın için zararlı olabilir. Kısa dönemde yüksek düzeyde stres yorgunluk, uykusuzluk, kaygı, iştahta azalma veya aşırı yeme, baş ve sırt ağrılarına neden olabilir. Yüksek düzeyde stres uzun süre devam ettiği takdirde potansiyel sağlık sorunlarına yol açabilir. Örn: Enfeksiyon hastalıklarına karşı düşük direnç, yüksek tansiyon ve kalp hastalıkları gibi. Hamilelik döneminde ise aşırı stresin getirdiği bazı özel riskler vardır.

HAMİLELİĞE ÖZEL STRES NEDENLERİ

HAMİLELİĞE ÖZEL STRES NEDENLERİ
HAMİLELİĞE ÖZEL STRES NEDENLERİ

Özellikle hamile kadın, hamilelikten önce yaptığı her şeyi aynen yapmaya çalışırsa, hamileliğe bağlı özel rahatsızlıklar (mide bulantısı, yorgunluk, sık idrara çıkma, şişkinlik ve sırt ağrısı gibi) stres verici olabilir. Hamile bir kadın doktorun da önerileriyle bu belirtilerin farkına vararak baş etme yolları geliştirebiliriz. Ayrıca rahatsızlık veren ve çok gerekli olmayan aktiviteli kesebilir.

Hormonal değişiklikler de hamilelik süresince yaşanan duygu durum değişikliklerinin bir kısmından sorumludur. Kadın bunların üstünde fazla durmadığı zaman bu duygu durum değişiklikleri çok geneldir ve normaldir. Fakat kadın bazı zamanlar stresle baş etmenin çok zor olabileceğini akılda tutmalıdır.

Bunlara ek olarak birçok hamile kadın ve eşi, bebeğin sağlığı, doğumun nasıl geçeceği ve nasıl bir anne baba olacaklarıyla ilgili endişelere kapılırlar. Ekonomik güçlükler, riskli hamilelik ve bunlara bağlı olarak anne adayının işini bırakması veya uzun dönemli yatak istirahati yapması da önemli stres kaynaklarındandır.

HAMİLELİKTE STRESİN BEBEĞE ETKİLERİ NELERDİR?

HAMİLELİKTE STRESİN BEBEĞE ETKİLERİ
HAMİLELİKTE STRESİN BEBEĞE ETKİLERİ

Kaygılı, endişeli ve stresli olmak erken doğum, düşük doğum ağırlığı ve düşük riskini artırmaktadır.

Stres vücutta belli hormonların salgılanmasına neden olur. Bu hormonlar göbek kordonu yoluyla bebeğe geçerek bebeğin gelişmesi için gerekli olan besin ve oksijeni almasını engeller. Aynı hormonlar erken doğuma da neden olabilir.

Stres annenin davranışlarını etkileyebilir ve anne sağlıklı olmayan alışkanlıklara yönelebilir: Yeterli beslenmeyebilir, stres altındayken sigara, alkol, ilâç kullanabilir. Bunların hepsi de düşük doğum ağırlığıyla ilişkilidir. Alkol ve ilâç kullanımı özürlü bebek doğurma riskini de artırır.

STRESE BİREYSEL TEPKİLER

Her insanın olaylara tepkisi farklıdır. Birisinin heyecan verici bulduğu bir durumu diğeri stresli bulabilir. Bedenimizin strese gösterdiği tepkiler de farklıdır ve bunların bazıları hamileliği olumsuz etkileyebilir.

STRES AZALTMA TEKNİKLERİ

STRES AZALTMA TEKNİKLERİ
STRES AZALTMA TEKNİKLERİ

Her hamile kadın kişisel stres kaynaklarını belirlemeli ve onlarla etkili bir şekilde baş etmek için yollar geliştirmelidir. Bunun için sağlıklı beslenmeli, düzenli uyku uyumalı, sigara, alkol ve uyuşturucudan kaçınmalı ve doktorun önerdiği biçimde düzenli olarak egzersiz yapmalıdır. Egzersiz sağlığı olumlu etkiler, aynı zamanda da bel ağrıları, yorgunluk ve kabızlık gibi hamileliğin rahatsız edici sorunlarını ve bununla ilgili stresi engeller.

Hamile bireye eşi, ailesi, arkadaşları destek olarak onun gerginliğinin artmamasına yardımcı olabilirler. Hamilenin yakınları hamileye bilgiler vermek, duygusal destekte bulunmak ve ev İşleri ile ilgili sorumlulukları paylaşmak yoluyla onun stresini azaltabilirler. Yüksek riskli gebeliği olan hamile kadınların öncelikle eşlerinden ve yakın çevrelerinden aldıkları destek ve yardımlar, düşük, erken doğum ve düşük doğum ağırlıklı çocuğa sahip olma riskini azaltmaktadır.

HAMİLE KADINLARIN STRESTEN KURTULMAK İÇİN KENDİ KENDİLERİNE YAPABİLECEĞİ BAZI ŞEYLER DE VARDIR:

STRESTEN KURTULMAK İÇİN EVDE YAPILACAKLAR
STRESTEN KURTULMAK İÇİN EVDE YAPILACAKLAR

*Gevşemek için her gün kendinize yeterince zaman ayırın, Bu sizin ve bebeğiniz için önemlidir.
*Sakin ve sesiz bir ortama geçin. Sırtüstü, rahat biçimde yatın. Yavaşça yan dönün ve karnınızı yastıkla destekleyin.
*Dikkatinizi bulandıran düşüncelerden uzaklaşın, sakin biçimde çözüm üretmek için rahat olmaya çalışın.
*Gergin olmayın. Gerginlik sizin ve bebeğinizin sağlığını olumsuz etkileyecek bir durumdur.
*Nefes almaya odaklanın. Yavaş, derin ve düzenli nefes alın. Göğsünüzden değil karnınızdan nefes alın.
*Bedeninizi dinleyin, Bedeninizin başlıca kas gruplarının gerginliğini fark etmeyi öğrenin.
*Her kas grubunuzun gerilimini açığa çıkarın
*Kendinizi sevdiğiniz bir dinlenme yerinde hayal edin. Bu bir plaj olabilir, bir dağ başı olabilir. Bebeğinize ve kendinize iyi duygular yaşatabilecek şeyleri düşünün, bunları günde en az 20-30 dakika yapın.
*Günde en az yarım saat düzenli yürüyüş yapın.

Birçok kadın hamilelikteki değişimlere ayak uydurabilmektedir. Ancak uyum sağlayamadığınızı düşünüyorsanız, doktorunuzla görüşün ve onun önereceği bir ruh sağlığı uzmanından yardım alabilirsiniz.

]]>
Hamilelikte Sürekli Hastalıklar https://kocaelikent.com/hamilelikte-surekli-hastaliklar/ Sat, 14 Aug 2021 21:48:34 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61518

Hamilelikte Sürekli Hastalıklar … “Şeker hastası olan kadınların hamile kalmadan önce ve hamilelik süresince doktor kontrolünde kan şekerinin düzenlenmesi önemlidir…” ayrıntılar hayaldefterim de…

Hamilelikte Sürekli Hastalıklar

ŞEKER HASTALIĞI

Şeker hastalığı
Şeker hastalığı

Şeker hastalığı, vücudumuzun yeterince insülin hormonu üretememesi durumunda ortaya çıkan bir hastalıktır. İnsülin hormonu kan şekerinin vücutta kullanımını sağlar. Vücut bu hormonu üretmediğinde ya da az ürettiğinde kan şekeri kullanamaz ve çeşitli organlarda birikerek, bu organların işlevini engeller. Tedavi edilmediğinde kandaki şeker miktarı yükselir, kan damarları, sinirler, gözler ve böbreklerde kalıcı zararlara yol açabilir.

Şeker hastalığı kadınlarda hamilelik öncesinde veya hamilelik sırasında da ortaya çıkabilir. Anne karnındaki bebeğin sağlığının ciddi biçimde etkileyen ve bebeklerin özürlü doğmasına neden olan bir hastalıktır.

Hamileliğin planlı gerçekleştirilmesi, hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında sürekli doktor kontrolü ve iyi bir tıbbi akımla şeker hastalığı olan kadınların çoğu sağlıklı bak sahibi olabilmektedirler.

ŞEKER HASTALIĞA DOĞACAK BEBEĞİNİZİ NASIL ETKİLER?

Şeker hastası olan kadınların hamile kalmadan önce ve hamilelik süresince doktor kontrolünde kan şekerinin düzenlenmesi önemlidir. Aksi halde bebekler ciddi sorunlarla doğabilirler. Şeker hastalığı olan kadınların bebeklerinde şu tür sorunlar görülebilir:

*Kalp hastalıkları
*Noral tüp defektleri
*Erken doğum
*İri bebek
*Zor doğum-doğum zedelenmesi
*Nefes alma sorunları
*Sarılık
*Düşük kan şekeri

HAMİLELİK ÖNCESİ SEKER HASTALIĞI

Hamilelik öncesi şeker hastalığı
Hamilelik öncesi şeker hastalığı

Bebeğin hayati organları anne karnına düştüğü ilk haftalarda oluşur, Dolayısıyla bebekte olabilecek özürlerin pek çoğu hamileliğin ilk haftalarında, yani kadın daha hamile olduğunu anlamadan önce oluşmuştur. Şeker hastalığı bebeğin organlarının oluşumuna zarar verebilen bir hastalıktır. Eğer şeker hastasıysanız, siz daha hamile olduğunuzu anlamadan bebeğiniz zarar görmüş olabilir. Bunu önlemek için hamile kalmadan önce kandaki şeker miktarını kontrol altına aldırmanız gereklidir. Böylece bebeğinizin özürlü doğma ihtimalini büyük oranda azaltabilirsiniz. Ayrıca bu kontrol, düşük, ölü doğum, normalden fazla kilolu bebek ve ortaya çıkabilecek diğer sorunların riskini de azaltacaktır.

Seker hastalığı basit kan testleriyle tespit edilebilen bir hastalıktır. Şeker hastalığı olan bir kadın hamile kalmayı planladığında, kandaki şeker miktarını belirlemek için birkaç ay düzenli olarak bu test uygulanır. Böylece kandaki seker oranının hamilelik için güvenli olup olmadığına karar verilir. Bu test ayrıca hamilelik süresince kandaki şeker oranının düzeyi hakkında da bilgi vermektedir.

Hamilelik öncesinde şeker hastalığı nedeniyle ilaç kullanan kadınlar için hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında ilaç miktarının düzenlenmesi gerekmektedir. Ağızdan alınan ilâçların bazıları özürlü bebek doğuma riskini arttırmaktadır. Bu nedenle ağızdan alınan bazı ilaçlar insülin ile değiştirilmelidir.

Bütün kadınlar nöral tüp defektlerinin önlenmesi için hamilelikten bir ay önce 400 mikrogram folik asit içeren vitamin almalıdırlar. Hamilelik öncesi şeker hastalığı olan kadınların nöral tüp defekti olan bir çocuğa sahip olma riski arttığından, folik asit almak özellikle önemlidir.

Hamilelikten önce bu kadınlar 400 mikrogramdan fazla folik asit alıp almama konusunda mutlaka doktorları ile konuşmalıdır.

HAMİLELİK DÖNEMİ ŞEKER HASTALIĞI

Hamilelikte Şeker hastalığı
Hamilelikte Şeker hastalığı

Hamilelikte şeker hastalığı en sık görülen gebelik sorunlarından birisidir. Genellikle hamileliğin ikinci yarısında ortaya çıkar.

Hamilelikte şeker hastalığı olan birçok kadında acıkma, susama gibi belirtiler olmakla birlikte diğer belirtiler gözlenmeyebilir. Doğumdan sonra kan şekeri düzeyi normale dönmektedir.

30 yaşın üstündeki kadınlar, aşırı kilolu olanlar, ailesinde şeker hastalığı olanlar, aşırı kilolu bebek (4000 gramdan fazla) doğuranlar ve ölü doğum yapanların şeker hastalığı riski daha yüksektir.

Hamilelikte şeker hastalığı olma riski olan kadınlar, hamileliğin ilk aylarında doktora gittiklerinde şeker hastalığı açısından test edilmeli, sonuçlar normal olsa da hamileliğin 24. ve 28. haftalarında test tekrarlanmalıdır. Hamile kadın 25 yaşın altında ise ve şeker hastalığı açısından risk taşımıyorsa test yapılmayabilir.

Hamilelik döneminde şeker hastalığı olan kadınların çoğu diyet ve egzersiz ile kan şeker düzeylerini kontrol altında tutabilirler.

YÜKSEK TANSİYON

Yüksek tansiyon
Yüksek tansiyon

Yüksek tansiyon, gebelikte ortaya çıkabileceği gibi, gebelik öncesinde de oluşabilir. Kan basıncının sürekli yüksek olması ile karakterize olan bir problemdir. Kan basıncı kişiden kişiye değişmektedir. Hamile olmayan yetişkinlerde büyük tansiyonun 120, küçük tansiyonun 80 civarında olması normal kabul edilmektedir. Kan basıncı 140/90 mmHg. ve üstü olduğu durumlarda yüksek tansiyondan şüphelenilebilir. Hamilelik dönemi boyunca tansiyonda belli değişmeler gözlenebilir. Gebeliğin ortalarında tansiyon ve nabzın hafif düşmesi ve gebelik sonlarına doğru gebelik öncesi düzeylere ulaşması normaldir.

Yüksek tansiyon gebelikte önemli problemlere yol açabilecek bir sorundur. Bu problemler arasında bebeğin düşük doğum ağırlığında olması, doğum öncesi bebeği taşıyan kesenin yırtılması gibi sorunlar sayılabilir. Kronik yüksek tansiyon gebelik zehirlenmesine yol açabilir.

Kan basıncının gebelik takipleri sırasında düzenli olarak izlenmesi gebelik süresince gelişebilecek veya daha önceden var olan yüksek tansiyon riskini belirlemede en kolay yoldur.

Gebelik zehirlenmesi, yüksek tansiyon nedeni ile bebeğin düşük tehlikesine girmesi veya erken doğmasına yol açan ve annenin de hayatını tehlike altına sokan önemli bir durumdur. Erken dönemde tespit edilirse yatak istirahati önerilir. Çok nadir de olsa ciddi seyir söz konusu olduğunda annenin hayatı tehlikede olabilir.

KALP HASTALIKLARI

kalp hastalıkları
kalp hastalıkları

Doğurganlık çağında olan bazı kadınlarda doğumsal ya da sonradan oluşan kalp hastalıkları olabilir.

Doğuştan olan kalp hastalıklarının ciddiyeti kişiden kişiye değişir ve gebelikte yaratacağı sorunlar da hastalığın tipine ve ciddiyetine göre farklılık gösterir. Sonradan ortaya çıkan kalp hastalıkları ise genellikle romatizmal kalp hastalıklarıdır. Romatizmal ateş denilen bir enfeksiyon nedeniyle oluşur ve kalp kapakçıklarıyla ilgili sorunlara neden olur. Zamanında tedavi edildiği zaman önemli bir sorun yaratmazlar.

Kalp hastalığı olan hamile bir kadının bebeğinde ciddi tehlikeler baş gösterebilir.

Kalp hastalığı olan kadınların hamilelik öncesinde ve hamilelik süresince doktor kontrolü altında olmaları önemlidir. Gebelik ve doğum kalbin daha fazla çalışmasına, yükünün artmasına ve yeni streslere neden olur. Bu durum hem annenin hem de bebeğin sağlığını olumsuz etkiler. Erken ve düzenli doktor kontrolü kalp hastalığının yarattığı problemlerin kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.

KALP HASTALIĞI BEBEKLERİ NASIL ETKİLER?

Kalp hastalığı olan 100 kadından 5’in de hastalık bebeğe geçmektedir.

Kalp hastalığı olan annelerin erken doğum yapma ve düşük kilolu bebek doğurma riskleri de çok fazladır. Erken doğum ve düşük kilo ile doğan bebeklerde çeşitli gelişme gerilikleri, nefes alma zorlukları, zihinsel gerilik gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

]]>
Gıda ürünlerinin hazırlanması ve saklanmasında öneriler https://kocaelikent.com/gida-urunlerinin-hazirlanmasi-ve-saklanmasinda-oneriler/ Sat, 17 Jul 2021 22:57:33 +0000 https://kocaelikent.com/?p=57163

Gıda ürünlerinin hazırlanması ve saklanmasında öneriler … Gıdaları saklamak ve hazırlamak konusunda vereceğimiz mutfak sırları ile hem lezzetleri yemekler hazırlayıp hem de israfın önüne geçebilirsiniz. ayrıntılar kent defterinde…kırmızı altın

Gıda ürünlerinin hazırlanması ve saklanmasında öneriler

Mutfakta en önemli konulardan birisi gıda saklama metotlarıdır. Yüzyıllardır insanlık, gıdaları daha iyi saklamak konusunda yöntemler üretiyor. Bugün artık evlerimizdeki soğutucularda pek çok gıdayı güvenle saklayabiliyoruz. Gıdaları saklamak ve hazırlamak konusunda vereceğimiz mutfak sırları ile hem lezzetleri yemekler hazırlayıp hem de israfın önüne geçebilirsiniz.

Pişirilmiş gıdaların saklanması
Pişirilmiş gıdaların saklanması

Gıdalar nasıl saklanmalı ve hazırlamalı?

Alışveriş listeleri:

Gıdaları saklamak için bir alışveriş düzeni oturtmakla işe başlayın. Market alışverişiniz için, her eksiği düzenli olarak evde bulunduracak şekilde bir liste çıkarın. Böylece, evde zaten varolan bir gıdayı iki kez almazsınız ve gıdaların bozulmasını engellerseniz.

İlk giren ilk çıkar metodu:

Mutfak alışverişi sonrası gıdaları satın alma sırasına göre kullanın. Buzlukta bulundurduğunuz pizzanın eski olanını daha önce hazırlamak gibi… Tarihleri aklınızda tutmak zorsa, yapışkan notlardan bile faydalanabilirsiniz.

Zamanlamayı öğrenmek:

Gıdaları saklarken en önemli değişkenlerden birisi de hangi gıdanın, hangi koşullarda ve ne kadar saklanacağını öğrenmektir. Süt ve süt ürünleri paketleri açıldıktan sonra 2-3 gün içerisinde tüketilmelidir. Deniz ürünleri dondurucuda birkaç hafta, soğutucuda en fazla 2 gün saklanabilir. Et ürünleri işlenmişse birkaç hafta ve daha fazla, işlenmemişse birkaç gün soğutucuda kalabilir. İşlenmemiş et ürünleri dondurucuda 3-4 hafta civarında saklanabilir. Sebzeler, sadece tüketmeden evvel yıkanmalıdır. Yıkadığınız sebzeyi 24 saatten fazla saklamayın.

Gıda saklama ve tasarruf:Mısırlarınızı tazeliğinde tüketin

*-Gıda saklama yöntemleri, zamandan tasarruf etmenize, bozulmak üzere olan gıdaları kurtarmanıza da yardımcı olur.
*-Bayat ekmekleri dondurup, robottan geçirerek pane için kullanabilirsiniz.
*-İhtiyacınızdan fazla olan maydanozu ince ince kıyıp, peçete ile suyunu alıp, küçük paketler ile dondurabilirsiniz. Böylece yemeklerinize maydanoz eklemeniz için hazır olurlar.
*-Yemek için doğradığınız ama fazla gelen soğanı daha sonra kullanmak için dondurucuda saklayabilirsiniz.
*-Gıdaları saklarken hem zamandan tasarruf etmek hem de israftan kaçınmak çok kolay. Farklı gıdalar için de bu dondurucuda saklama yöntemini deneyip sonucu gözlemleyebilirsiniz.

Hazırlanmış bir çorba, pişmiş bir kek bile dondurucuda sizi bekleyebilir. Denemeye değer.

Pişirmenin önemi:

Yemeklerinizi pişirirken besin değerlerini koruyacak yöntemleri tercih etmek sağlık için önemlidir. Bu sebeple, fırın ve düdüklü tencere ile pişirmeyi daha çok tercih edin. Düdüklü tencere ile yemekleri güvenle, hızla ve lezzetle pişirin.
Fırında, benzer iki öğün yemeğini bir arada pişirip hem zamandan tasarruf edebilir hem de daha sağlıklı sonuçlar alabilirsiniz.
Gıdaların alışverişi, saklanması ve hazırlanması konusunda yaratıcılığınızı konuşturmayı unutmayın.

]]>
Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları https://kocaelikent.com/gebelikte-enfeksiyon-hastaliklari/ Fri, 16 Jul 2021 19:54:20 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61449

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları … “Gebe kadınlar hamileliklerinde basit bir nezle bile geçirseler, kendi kendilerine tedavi etmeye kalkmamalılar ve ilaç kullanmamalıdırlar…” ayrıntılar hayaldefterim de…

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları
Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları

Enfeksiyon Hastalıkları Nedir?

Enfeksiyon hastalığı giren mikropların yol açtığı hastalıklardır. Her hastalığa yol açan mikrop farklıdır. Genel olarak hemen her enfeksiyon hastalığında vücudumuzda ağrı, ateş, döküntü, şişme gibi belirtiler olur. Kimi zaman bu enfeksiyonlar, vücudumuzun kendi yöntemleriyle bas edebileceği kadar basit ve hafif geçebilir. Bazen de yaşamsal tehlike yaratacak kadar ciddi hastalıklara neden olurlar.

Gebelikte geçirilen enfeksiyon hastalıkları, hastalığın çok ağır olmaması durumunda bile anne karnındaki bebek için ciddi tehlikeler yaratabilir. Bu nedenle gebe kadınlar hamileliklerinde basit bir nezle bile geçirseler, kendi kendilerine tedavi etmeye kalkmamalılar ve ilaç kullanmamalıdırlar. Bunun yerine enfeksiyondan şüphelenilen her durumda mutlaka doktora başvurmalıdırlar.

Gebelikte geçirildiğinde bebeğe zarar verecek ve özürlü doğmasına neden olabilecek temel bazı hastalıklar vardır. Bu hastalıklara ilgili bilgileri aşağıda ayrıntılı olarak görebilirsiniz.

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: SUÇİÇEĞİ

su çiçeği
su çiçeği

Suçiçeği, çocuklukta geçirildiğinde ciddi sorunlara yol açmazken, yetişkinlik çağında geçirildiğinde tehlikeli olabilen bir hastalıktır. İçi su dolu kaşıntılı döküntüleriniz ve ateşiniz varsa suçiçeği geçiriyor olabilirsiniz. Hastalığın belirtileri virüs vücuda yerleştikten 14-18 gün sonra görülür. Suçiçeği, özellikle hamilelik döneminde geçirildiğinde, anne karnındaki bebeğin özürlü doğmasına neden olabilir.

Suçiçeğinin anne karnındaki bebeğe etkileri nelerdir?

Gebelikte suçiçeği geçirilmesi, bebeklerde yaralar, kas ve kemiklerde bozulmalar, kel ya da bacaklarda felç. normalden küçük kafa, körlük, epilepsi ve zekâ geriliği gibi bir grup sorunu içeren ve “Konjenital varicella sendromu” olarak isimlendirilen sorunların gelişmesine neden olabilmektedir.

Eğer anne adayı hamileliğinin ilk 20 haftasında suçiçeği geçirirse bebeklerinde bu sorunların görülme olasılığı daha yüksektir. 20. haftadan sonra suçiçeğine yakalanan gebe kadınların bebekleri bunlardan daha az etkilenmektedirler.

Eğer annede doğumdan 5 gün önce veya 2 gün sonra döküntü olursa, bebeklerin %25-50’sine hastalık bulaşmakta ve doğumdan sonra 5-10 gün arasında döküntüler ortaya çıkmaktadır. Tedavi edilmezse bu bebeklerin % 30’u ölmektedir.

Hamilelikte suçiçeği nasıl önlenir?

Eğer çocukken suçiçeği geçirmişseniz tekrar yakalanmazsınız. Hamile kalmadan önce suçiçeği geçirip geçirmediğinizden emin değilseniz o zaman bir kan testi yaptırarak bunu anlayabilirsiniz. Kan testi sizin daha önce suçiçeği geçirdiğinizi gösteriyorsa bebek için endişelenmenizi gerektiren bir durum yoktur. Fakat testler suçiçeği geçirmediğinizi gösteriyorsa, hamile kalmadan önce aşı yaptırmanız gerekir. Aşı hamilelik süresinde suçiçeğine yakalanmanızı önleyecektir. Aşı olmanız durumunda hamile kalmak için aşıdan sonra üç ay beklemelisiniz.

Hamile kaldığınızı fark ettikten sonra, suçiçeği geçirmediğiniz anlaşılsa bile aşı olmamalısınız. Bu durumda aşı bebeğe zarar verecektir.

Suçiçeği kolay bulaşan bir hastalıktır. Hasta olan bireyin nefesi ya da döküntüleri ile geçebilir. Hamile kadın, yakınında bulunan hasta birinden veya yakın zamanda aşılanmış bir çocuktan hastalığı kapabilir. Bu nedenle hamile kadınlar, bulaşıcı hastalığı olan bireylerden ve yeni aşılanmış çocuklardan uzak durmalıdır.

Eğer hamile bir kadın suçiçeği olan biriyle, yeni aşılanmış bir çocukla karşılaşırsa veya bu hastalığa yakalandığına dair bir şüphe diyarsa mutlaka bir doktora başvurmalıdır.

Yapılan kan testinde bir şüphe ortaya çıkarsa hemen tedaviye başlamak hastalığı önleyebilir veya ciddiyetini azaltabilir.

Suçiçeği tedaviden sonra tekrar ortaya çıkarsa, zona adı verilen ve döküntülerle ortaya çıkan bir hastalığa neden olmaktadır. Hamilelik döneminde zona (gece yanığı) geçirilmesi, doğumsal özürlere neden olabilir.

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: SİTOMEGALOVİRÜS (CMV)

Sitomegalovirüs CMV
Sitomegalovirüs CMV

Sitomegalovirüs (CMV) genellikle herhangi özel bir belirtisi olmadan ortaya çıkan, çocuklarda ve yetişkinlerde görülen bir hastalıktır. Yetişkinlerde boğaz ağrısı, ateş, vücut ağrıları ve yorgunluk gibi belirtilerle ortaya çıkabilir. Ancak ciddi bir hastalığa neden olmaz, herhangi bir belirti göstermeden de geçirilmiş olabilir.

Hamile kadınların bu hastalığa yakalanması durumunda virüs bebeğe geçebilir ve bazı durumlarda bebekte ölüme veya özürlülüğe neden olabilir.

CMV bebeği nasıl etkiler?

Anne adayı bu hastalığı hamileliğinde, doğum sırasında ve bebeği emzirirken geçirebilir. Hamileliğin ilk 20 haftasında geçirilen CMV bebeklere ciddi biçimde zarar verebilir. Gebeliğin son dönemlerinde veya emzirirken hastalığa yakalanırsa bu bebek açısından önemli bir tehlike oluşturmaz.

Anne karnında iken CMV hastalığına yakalanan bebeklerin %90’ı doğumda herhangi bir belirti göstermez. Ama bu bebeklerin en azından %15’inde 1-2 yaşlarında nörolojik anormallikler nedeni ile zekâ geriliği, öğrenme güçlüğü, işitme ve görme kaybı gibi durumlar ortaya çıkar. Doğumsal CMV enfeksiyonu çocuklarda işitme kaybının ana nedenlerindendir.

Bu hastalığa yakalanan bebeklerin çok az bir kısmında doğduğu anda dalak ve karaciğer büyümesi, sarılık, yaygın döküntü gibi belirtiler olabilir.

CMV nasıl önlenir?

CMV, idrar, kan, tükürük, sümük gibi vücut salgılarına temasla geçer. Ayrıca cinsel ilişki ve hastalık bulaşmış kan ürünleri ile de geçebilir. Teşhisi zor ve tedavisi olmayan bir hastalıktır. Bu nedenle CMV’ye yakalanmamanın en iyi yolu koruyucu önlemler almaktır. Bunun için hastalığı olan kişilerle yakın temasa geçmemeniz ve temizliğinize çok dikkat etmeniz gerekir.

Grup halinde bulunan çocukların en azından % 70’i 1-3 yaş arasında bu hastalığı geçirmektedirler. Özellikle evinde başka çocukları olan veya grup halindeki (okul, kreş, yuva vb. yerlerde) çocuklarla çalışan kadınların bu hastalığa yakalanma riski daha fazladır. Çocukların idrar, tükürük, sümük gibi salgılarına dokunduğunuz zaman ellerinizi mutlaka sabunlu suyla yıkamalı, çocuk bezlerini, mendilleri vb. dikkatlice yıkamalı veya atmalı; çocukların kullandıkları bardak ve tabakları kullanmamalısınız.

Ayrıca hastalığa yakalanma riski yüksek olan bu kadınların hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında test yaptırması önerilmektedir. Hastalığın ciddi bir belirtisi yoktur, geçirmiş olduğunuz halde anlamayabilirsiniz. Bu nedenle gebeliğiniz süresince korunmaya özen göstermelisiniz. CMV’yi daha önce geçirmiş olmanız tekrar geçirmeyeceğiniz anlamına gelmez.

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: CİNSEL ORGAN HERPESİ

Cinsel Organ Herpesi
Cinsel Organ Herpesi

Cinsel organ herpesi, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Bu hastalık hamilelikte geçirildiğinde, bebeklerin sağlığı üzerinde zararlı etkileri olabilir. Cinsel organ herpesi olan birçok kadının bebeği sağlıklı olur, ancak küçük bir kısmı hamilelik veya doğum sırasında bu hastalığı bebeklerine geçirirler. Bu nedenle hamile bir kadın için bu hastalığın belirtilerini fark etmek, sonra da acil çözüm aramak önemlidir.

Herpes hastalığının belirtileri nelerdir?

Herpese yakalandıktan kısa bir süre sonra kişinin cinsel bölgelerinde su kabarcıkları oluşur. Bu kabarcıklar kaşıntılı ve ağrılıdır. Kabarcıklar açıldığında ağrı veren yaralar kaybolur. Ateş, yorgunluk, ağrı, acı ve akıntı olur. Yaralar ortaya çıktıktan sonra, genellikle üç hafta içinde kaybolur. Bazı insanlar bu hastalığı bir kez yaşarlar, ancak bazılarında hayatları boyunca zaman zaman tekrarlayabilir.

Herpes virüsünün iki çeşidi vardır. Birincisinde, ağız ve dudakların etrafında yaralar (uçuklar) oluşur. İkincisinde ise, cinsel bölgelerde yaralar (uçuklar) görülür. Hem ağız hem de cinsel organlar etrafında birlikte görüldüğü durumlar da olabilir.

Sıcaklık, sürtünme, cinsel ilişki, adet görme, ateş ve stres gibi olaylar yaraların artmasına neden olabilir.

İlk kez meydana geldiğinde veya tekrar ortaya çıktığında herpes hastalığı belirti vermeyebilir ve bu nedenle teşhis edilemeyebilir. Sonuç olarak kadınlar cinsel organ herpesi oldukları halde, bunun farkında olmayabilirler. Belirtileri ortaya çıkmasa ve kişi bu hastalığa yakalandığının farkında olmasa da hastalık bebeğe geçebilir.

Herpesin bebeğe etkileri nelerdir?

Cinsel organ herpesi, kadınlarda sık görülen bir hastalıktır. En azından beş kadından biri hamilelik döneminde veya daha önceden bu hastalığı geçirmiştir, ancak çoğu zaman hastalığa yakalanmış olduklarını fark etmezler. Cinsel organ herpesi olan kadınların yaklaşık yarısı belirti görülsün veya görülmesin, hastalığı bebeklerine bulaştırmakladırlar. Eğer kadın hamileliği döneminde bu hastalığa ilk kez yakalanmışsa bebeğine bulaşma olasılığı daha yüksektir Çünkü bu kadınlarda hastalıkla bas eden mekanizmalar gelişmemiştir.

Hastalık bebeğe bulaştığı takdirde, bebeklerin bazılarında den ve ağız yaraları veya göz sorunlar gelişebilir Hastalık ilerlemezse, bebek normal gelişimini tamamlayabilir. Buna karşın bebeğin sinir sistemi ve gözlerinde kalıcı zararlara da yol açabilir. Bazen herpes hastalığı bebeklerde beyine ve diğer organlara yayılır, Hastalık bulaşan bebeklerde huzursuzluk, beslenme zorlukları ve epilepsi görülür. İç organlarına hastalık yayılan bebeklerin yarısı tedaviye rağmen ölür. Hayatta kalan bebeklerde ise, zekâ geriliği, serebral palsi, epilepsi, körlük ya da sağırlık gibi ciddi özürlülük durumları ortaya çıkar

Kadınlar, hamileliğin son dönemlerinde bu hastalığı geçirilirse, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı riski artmaktadır.

Eğer doğum sırasında kadında aktif herpes olduğu anlaşılırsa doğum sezaryenle yapılmalıdır. Bu durumda hastalığın bebeğe geçmesi önlenebilir. Doğum sırasında hastalık belirtisi yoksa, kadının tekrarlayan herpesi olsa da, normal doğum daha güvenlidir. Annelerdeki gizli herpese karşı bebekleri korumaya yönelik bir yöntem yoktur.

Cinsel organ herpesi nasıl önlenir?

Herpes cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Hastalıktan korunmak için, cinsel ilişkiye girdiğiniz bireyin bu hastalığı taşımadığından emin olmalısınız. Bu da tek eşli bir ilişki ile daha kolay sağlanabilir. Erkekte herpes varsa, cinsel ilişkiden kaçınılmalı ve prezervatif kullanılmalıdır. Eğer erkeğin herpes virüsü taşıdığı biliniyorsa hamileliğin son ayında cinsel ilişkiden kaçınılması gerekir.

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: GRUP B STREPTOKOK (GBS) ENFEKSİYONU

GRUP B STREPTOKOK
GRUP B STREPTOKOK

Grup B Streptokok (GBS) Enfeksiyonu, gebe kadınlarda oldukça sik görülen bir hastalıktır, Genelde vajina (hazne) ya da rektumda (kalın bağırsağın son kısmı) oluşur. GBS Grup A streptokokları ile karıştırılmamalıdır. Grup A streptokokları boğaza yerleşir ve yaşamsal tehlike yaratırlar, Hamile kadınların % 10-30’u vajina veya rektal bölgede GBS mikrobu taşımaktadır, fakat çok azının bebeklerinde bu enfeksiyon gelişir. Kadınlardaki GBS’nin tedavi edilmesiyle bebeklere geçmesi önlenebilir. Hastalık bebeklere bulaştığı takdirde ol0 ya da özürlü doğumlara neden olur.

GBS’nin Bebeğe Etkileri Nelerdir?

GBS bebeklere erken veya geç dönemde bulaşabilir. Erken dönem enfeksiyonlarda bebekler özellikle ilk altı saatte, genellikle de doğumdan sonraki 7 gün içinde belirti gösterirler. Geç dönem enfeksiyonlarda da 7 günden sonra ve ilk üç ay içinde belirtiler görülebilir.

GBS enfeksiyonu alan bebeklerin yaklaşık % 80’inde erken dönem formu görülür. Bunlar genellikle doğum sırasında anneden bebeğe geçer. Geç dönem enfeksiyonlar doğumda geçebilir ya da diğer kaynaklardan bulaşabilir (örn: sağlık ekibi veya aile bireylerinin temizlik koşullarına uymaması).

Erken dönem GBS enfeksiyonu bebeklerde zatürre, sepsis (kan enfeksiyonu) ve menenjite yol açabilir. Geç dönem GBS de menenjit riski daha fazladır.

Antibiyotik tedavisine rağmen GBSli bebeklerin % 6’si ölür. Yaşayan bebeklerin % 90’nda menenjit olmaz ve normal gelişim gösterir. Menenjit olan bebeklerin yaklaşık % 30’u serebral palsi, görme ve işitme kaybı ve zeka geriliği gibi nörolojik sorunlar yaşarlar.

GBS NASIL ÖNLENİR?

Vücudumuzda GBS mikrobu taşıdığımız halde, hastalığın belirtilerini göstermeyebiliriz. Bu mikrop daha çok hamile kadınlar ve bebeklerde hastalığa yol açar, daha nadir olarak da yaşlılarda, kanser ve şeker gibi hastalıkları olan yetişkinlerde sorunlara neden olur.

GBS hamilelik ve doğum sırasında anneye antibiyotik verilerek tedavi edilebilir.

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: KIZAMIKÇIK

hamilelikte kızamıkçık

Kızamıkçık (Alman Kızamığı) bulaşıcı bir hastalıktır. Genellikle çocuklarda görülür, ancak yetişkinler de bu hastalığa yakalanabilirler Döküntüler, lenf bezlerinde şişme ve özellikle yetişkinlerde eklem ağrıları ile ortaya çıkar. Döküntüler üç gün içinde geçer, hafif ateş döküntülere eşlik edebilir. Yetişkinlerde ve ergenlerde çocuklardan daha fazla baş ağrısı, iştah kaybı ve boğaz ağrısı görülür, bazen de hiçbir belirti görülmez.

Kızamıkçığa neden olan virüs, kızamığa neden olandan farkıdır. Bu nedenle birine karşı bağışıklığın olması diğer hastalığa yakalanmayı engellemez.

Kızamıkçığın Bebeğe Etkileri Nelerdir?

Gebelikte kızamıkçık hastalığına yakalanan annelerin hamilelikleri sıklıkla düşük ya da ölü doğumla sonuçlanır. Bu hastalığa gebeliğin ilk aylarında yakalanmak daha büyük bir risk oluşturur

Gebeliğin ilk üç ayında kızamıkçık geçiren annelerin %25’inin bebekleri bir veya daha fazla özürle doğabilir, bunlara doğumsal kızamıkçık sendromu denir. Bebekte, gelişme geriliği, göme deri, işitme kaybı, kalp sorunları, zeka geriliği ve az bir olasılıkla da olsa serebral palsi gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Hastalığın bulaştığı bebekler doğduklarında düşük doğum ağırlığı, ishal, zatürre, menenjit ve kansızlık gibi sorunlarla karşılaşabilirler. Bu bebeklerde geçici kanama bozuklukları ve kolay kanama eğilimi olduğundan, yüzlerinde ve vücutlarında kırmızı, mor lekeler ortaya çıkabilir, dalak ve karaciğer büyümesi görülebilir.

Hastalık bulaşan bebekler normal doğabilir ve bebekliklerinde normal gelişme gösterebilirler. Buna karşın gebeliğinde kızamıkçık geçiren annelerin çocukları dikkatli incelenmelidir, çünkü bu bebeklerde çocukluk çağında görme, işitme, öğrenme ve davranış bozuklukları oluşabilir.

Doğumsal kızamıkçık sendromu ile doğan bebeklerin çocukluk ya da yetişkinlik çağında şeker hastası olma riski de yüksektir.

Doğumsal Kızamıkçık Sendromu Önlenebilir mi?

Gebelik sırasında kızamıkçığa yakalanmanız halinde bunun bebeğe yapacağı zararlı etkileri önlemenin bir yolu yoktur. Bu nedenle gebe kalmadan önce test yaptırarak önceden kızamıkçık geçirip geçirmediğinizi mutlaka öğrenmelisiniz. Hamilelikten önce hiç kızamıkçık geçirmediğiniz anlaşılırsa, hamilelikten önce mutlaka kızamıkçık aşısı olmalı ve gebe kalmak için üç ay beklemelisiniz.

Çocukluk ya da yetişkinlik çağında çok ağır belirtiler vermeden yani kızamıkçık olduğunuzu anlamadan bu hastalığı geçirmiş olabilirsiniz. Bunu ancak test yaptırarak anlayabilirsiniz. Hastalık hamilelik öncesinde geçirilmişse aşı olmaya gerek yoktur.

Kızamıkçık bulaşma olasılığı yüksek olan bir hastalıktır. Hamile kalmadan önce kızamıkçık geçirip geçilmediğinizi bilmiyorsanız ve test yaptıramamışsanız, özelikle gebeliğin ilk aylarında düzenli kontrollerinizi yaptırmalısınız. Bu hastalığı taşıyan insanlardan uzak durmalı, başkalarının özel eşyalarını kullanmamalı, temizliğinize çok dikkat etmelisiniz.

Hamilelik sırasında aşı olmak bebek için tehlikelidir, ancak doğumdan sonra aşı olarak bir sonraki çocuğunuzu koruyabilirsiniz.

Her kadın hamile kalmadan önce kızamıkçık geçirip geçirmediğini test etmeli, eğer bağışıklığı yoksa aşı olmalıdır

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: TOKSOPLAZMA

TOKSOPLAZMA
TOKSOPLAZMA

Toksoplazmaya neden olan mikroplar özellikle kedi gibi bazı memeli hayvanlarda yaşar. Bu hastalık kedi dışkısı, çiğ veya az pişmiş etlerle temas eden kişilere bulaşır. Ayrıca pişmemiş keçi sütü ve çiğ yumurta ile geçebilir. Kedi dışkılarına konan uçan böcekler ve hamam böcekleri de hastalığı taşıyabilir.

Kediler hastalıklı fare ya da kuş yedikleri zaman, mikrop kedilerin bağırsaklarında ürer ve bir gün içinde bulaşıcı hale gelir.

Toksoplazma, çok sik görülen bir hastalıktır. Genel olarak toplumda her üç kişiden biri bu hastalığa yakalanmaktadır. Ateş, yorgunluk, boğaz ağrısı ve deri döküntüsü gibi belirtilerle ortaya çıkar. Belirtileri çok hafiftir, bazen de hiç belirti olmaz. Yaşamınızın bir döneminde hasta olduğunuzu fark etmeden toksoplazma geçirmiş olabilirsiniz.

Hamilelikte geçirilen toksoplazma bebeğe ciddi zararlar verebilir Hamile kadınlar alacakları basit önlemlerle bu hastalığa yakalanma olasılıklarını ciddi biçimde düşürebilirler. Hamileliklerin yarıdan fazlası planlı gerçekleşmediği için hamile olma olasılığı bulunan bütün kadınlar bu önlemleri almalıdır.

Toksoplazmanın Bebekteki Etkileri Nelerdir?

Hamileliğin ilk dönemlerinde toksoplazmaya yakalanan kadınların % 40’s bu hastalığı bebeklerine geçirirler. Bebeğin hastalığa yakalanma riski ve hastalığın ciddiyet. Annenin hastalığa yakalanma zamanı ile ilgilidir. Hamileliğin ilk üç ayında hastalığa yakalanan kadınların % 15; 3-6 aylarında yakalananların % 30’u, 6-9 ayda yakalananların 65’i hastalığı bebeklerine geçirirler.

Fakat ilk aylarda geçirilen toksoplazmanın bebekteki etkileri daha fazla olur.

Toksoplazmaya yakalanan bebeklerin % 90’ı doğumda normal görünmekle birlikte, doğumu takip eden bir yıl içinde % 80-90’nda görme sorunları ortaya çıkabilir. %10’unda işitme kaybı ve öğrenme bozuklukları görülebilir. Hamilelik sırasında toksoplazmaya yakalanmak ayni zamanda düşük ve ölü doğuma yol açar.

Bebeklerin % 10’unda toksoplazma belirtileri doğumda görülür. Bu çocuklarda ciddi düzeyde göz sorunları, dalak ve karaciğer büyümesi, sarılık, zatürre gibi problemler görülür. Bazıları birkaç gün içinde ölür.

Hayatta kalanlarda ise zekâ geriliği, görme özrü, serebral palsi ve felç olabilir.

Toksoplazma Nasıl Önlenir?

Kişi yaşam boyunca hastalığı aktif biçimde yalnızca bir kez geçirir. Vücutta kalsa bile zarar vermez, ancak bağışıklık sistemi bozulduğunda yeniden ortaya çıkabilir. Toksoplazma bir kan testiyle ortaya çıkarılabilir. Hamile kalmadan bu testlerin yapılmasının gerekip gerekmediği doktorla konuşulmalıdır.

Hastalıktan korunmanın en etkili yolu hastalığın bulaşmasını önlemektir. Çocuk sahibi olma olasılığı olan kadınlar hastalığın bulaşma kaynaklarından uzaklaşarak kendilerini koruyabilirler. Özellikle gebelik döneminde toksoplazmaya yakalanmamak için aşağıdaki önlemleri almalısınız:

*Kedilerden uzak durun, kedi artıklarını mutlaka evden uzaklaştırın, kedi dışkılarını temizlemeyin.

* Kedilerinizi çiğ etle beslemeyin.

* Kedilerinizin kuş ve fare yemesine engel olun.

* Eğer kediniz dışarıya sık çıkıyorsa, onu yüzünüze yaklaştırmayın. Yatağınızdan, battaniyelerden, yastık ve çarşaflardan, mutfak malzemelerinden uzak tutun.

* Çiğ ya da az pişmiş et yemeyin. Özellikle kuzu eti ve çiğ köfte, sucuk, salam, sosis, pastırma gibi besinleri pişirmeden yemeyin. Et en az 160 derecede pişmelidir.

* Eğer çiğ ete dokunmuşsanız elinizi hemen sabunla yıkayın, elinizi yıkamadan gözünüze, burnunuza ve ağzınıza dokunmayın.

* Meyve ve sebzeleri yıkamadan yemeyin.

* Bahçeyle uğraşırken eldiven giyin; toprak kedi dışkıları içerebilir. Elinizi göz ve ağzınızdan uzak tutun. İşiniz bitince ellerinizi hemen yıkayın.

* Mümkün olduğunca bağ bahçe ve tarla işlerinden uzak durun.

Toksoplazma Teşhis ve Tedavisi

Toksoplazma hamilelik sürecinde ya da öncesinde yapılan kan testiyle teşhis edilir. Eğer hamile kadında aktif bir toksoplazma enfeksiyonu varsa özel bir test daha yapılır ve bebeğe bulaşıp bulaşmadığı araştırılır. Amniyosentez ve ultrason toksoplazmanın bebeğe bulaşıp bulaşmadığını ve ciddiyetini gösterebilir. Bebeğe bulaştığı saptanırsa anneye tedavi uygulanır. Bu durumda bebekteki olası etkilerinin ciddiyeti azaltılmış olur.

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: TETANOS

TETANOS
TETANOS

Tetanos “clostridium tefani” ismi verilen bir bakterinin vücudumuza girmesiyle oluşan, sinir sistemini etkileyen ve kasların ağrılı biçimde kasılmasıyla kendini gösteren bir hastalıktır. İleri durumlarda solunum yollarının felç olmasına ve solunum yetmezliğinden ölüme neden olabilen ciddi bir sorundur.

Tetanos, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha sık görülen bir hastalıktır. Hastalığın en önemli nedeni hijyene, yani temizlik kurallarına yeterince dikkat edilmemesidir. Gelişmekte olan ülkelerde özellikle doğum sonrası bebeklerde sıkça görülen tetanosa, gelişmiş ülkelerde daha çok ileri yaşlarda rastlanır.

Nemli iklimin hâkim olduğu, hayvan dışkısının gübre olarak kullanıldığı, tarım yapılan bölgelerde daha yaygındır.

Nasıl Bulaşır?

Tetanos her yaşta görülebilecek bir hastalıktır. Halk arasında deriye paslı cisimlerin batması ile tetanos hastalığının bulaştığı düşünülür. Ama sanıldığının aksine, tetanos sadece paslı cisimlerin batması ile oluşmaz.

Tetanos mikrobu kıymık, diken, kirli çivi gibi yabancı cisim batması, trafik kazaları, kesici aletlerle yaralanma, böcek sokması, köpek ve kedi ısırığı vb. ile deriden vücuda girer. Herhangi bir yaralanma veya yabancı cisim batması sonucu yaraya yapılan müdahalelerde temizlik kurallarına uyulmaması hastalığın bulaşmasına neden olur. Özellikle kırsal kesimde bulunan toprak, toz, insan ve hayvan dışkıları bu hastalığa neden olan mikrobu taşırlar.

Ciddi yaralanmalarda büyük olasılıkla doktor müdahale edeceği için tetanos riskine karşı gerekli önlemleri alacaktır. Ancak asıl tehlike günlük yaşamda karşılaştığımız basit yaralanmalar, sıyrıklar, kıymık batmaları gibi olaylardan kaynaklanmaktadır. Bu durumlarda farkına varmadan tetanos mikrobu bulaşması mümkündür. Bu nedenle en ufak bir çizik, sıyrık, yaralanma bile itina ile temizlenmelidir.

Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları: YENİ DOĞAN TETANOSU

YENİ DOĞAN TETANOSU
YENİ DOĞAN TETANOSU

28 günlükten küçük bebeklerde görüldüğünde tetanos yeni doğan tetanosu adını alır. Yeni doğan bebek ölümlerinin en önemli nedenlerinden biridir.

Yeni doğan bebeklerin göbek kordonu, tetanos mikrobunun vücuda girmesi için elverişli bir ortamdır. Doğumun temizlik kurallarına uygun ve sağlık personeli yardımı olmadan yapılması, göbek kordonunun taş, bıçak, jilet gibi steril olmayan (kaynatma ve benzeri yollarla mikroplardan arındırılmamış) aletlerle kesilmesi ile bulaşır.

Göbek üzerine toprak, kül vb. maddeler koyma veya çocuğu toprağa sarma, bebekte tetanosa neden olabilir. Bu tür uygulamalar kesinlikle yanlıştır.

Tetanos bebeği nasıl etkiler?

Tetanos mikrobu bulaşan bebekte hastalığın belirtileri 3-28. günler arasında ortaya çıkar. İlk ve en önemli belirtisi bebeğin annesini emerken güçlük çekmesidir.

Tetanos, doğduğu ilk iki günü emme ve ağlaması normal olan bir bebekte daha sonraki günlerde emme/ beslenme problemi, vücudunda katılık, kasılma veya havale geçirme gibi belirtilerle ortaya çıkar. Bu belirtilerin görülmesi durumunda bebeğin hemen bir doktora götürülmesi gereklidir. Tetanos, az gelişmiş ülkelerdeki en önemli bebek ölüm nedenleri arasında üst sıralarda yer almaktadır. Çoğu zaman bebekler hastalığın tanısı konulmadan öldüğünden, hastalığın ne kadar yaygın ve tehlikeli olduğu anlaşılamamaktadır.

Yeni doğan tetanosu önlenebilir mi?

Tetanos önlenebilen bir hastalıktır. Önlemenin en etkili yolu annenin hamileyken tetanos aşışı yaptırmasıdır. Bu aşı sayesinde bebek doğduğunda hastalığa yakalanmaktan kurtulacaktır.

Annenin daha önce tetanos hastalığını geçirmiş olması bağışıklık sağlamaz. Bu nedenle tercihen hamile kalmadan önce bu aşıyı yaptırmanız önerilir. Bunun için hamileliğinizi plânlamış olmanız gerekmektedir. Eğer bu mümkün değilse hamile olduğunuzu öğrendiğinizde doktorunuzla görüşerek toplam üç doz tetanos aşısı olmalısınız. Hamile kadınlarda tetanos aşışının 20. gebelik haftasından itibaren yapılması önerilmektedir.

Ülkemizde tetanos aşışı 20. gebelik haftasını tamamlamış olan anne adaylarına, sağlık ocaklarında ücretsiz olarak yapılmaktadır.

Doğumu hastanede, temiz koşullar altında yapacak olan bazı hamileler için doktorlar tetanos aşısına gerek olmadığını söyleyebilirler. Ancak ülkemizde hastane doğumlarında da kimi zaman yeni doğan tetanosu ile karşılaşılabilmektedir. Ayrıca doğum temiz koşullarda gerçekleşse bile hastaneden çıktıktan sonra göbek bakımının uygun yapılmaması nedeniyle tetanos görülebilmektedir. Bu nedenle doğum yapacağınız yerin temiz olduğundan emin olsanız bile gebelik döneminde tetanos aşısını mutlaka yaptırmalısınız.

Bebeğinizi tetanosdan korumak için yaptıracağınız aşının yanı sıra, doğumunuzun temiz koşullarda sağlık personeli eşliğinde yapılması, bebeğin göbek kordonunun kesilmesi ve göbek bakımının temiz koşullarda yapılmasına özen göstermelisiniz.

]]>
Doğuştan Özürlülük https://kocaelikent.com/dogustan-ozurluluk/ Tue, 13 Jul 2021 21:45:35 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61496

Doğuştan Özürlülük … “Saç ve göz renginden, büyüme ve gelişmeyi sağlayan her türlü sistemimize kadar birçok özelliğimiz bu genler aracılığıyla belirlenir. Aynı şekilde birçok hastalık da bu yolla geçmektedir…” ayrıntılar hayaldefterim de…

Doğuştan Özürlülük

Doğuştan özürlü olan bebekler, beden yapısında, fonksiyonlarında ya da metabolizmasında bir anormallik ile doğarlar. Bu anormallikler, bebeğin ölümüne neden olabileceği gibi, fiziksel ya da zihinsel özürlü olmasına da yol açabilir. Doğumsal özürlülük, bebeklerin ilk bir yıl içindeki ölümlerinin en önemli nedenlerindendir. 4000’den fazla doğumsal özür çeşidi vardır.

Doğumsal özürlülük hemen doğumdan sonra tanılanabileceği gibi daha sonra da ortaya çıkabilir.

DOĞUŞTAN ÖZÜRLÜLÜĞÜN NEDENLERİ NELERDİR?

Doğuştan Özürlülüğün Nedenleri Nelerdir
Doğuştan Özürlülüğün Nedenleri Nelerdir

Doğuştan özürlülük genetik ya da çevresel faktörler nedeniyle ortaya çıkabilir. Bununla birlikte % 60’ının nedeni bilinmemektedir.

İnsan vücudunda yaklaşık 35.000 gen bulunmaktadır. Bu genler anne ve babalarımızdan bize geçerler ve kişisel özelliklerimizin oluşmasını sağlarlar. Saç ve göz renginden, büyüme ve gelişmeyi sağlayan her türlü sistemimize kadar birçok özelliğimiz bu genler aracılığıyla belirlenir. Aynı şekilde birçok hastalık da bu yolla geçmektedir. Genlerde meydana gelen bir anormallik bebeğin özürlü doğmasına neden olabilmektedir.

Genler vücudumuzda çiftler hâlinde bulunur. Her çift genin yarısı anneden yarısı da babadan bebeğe geçer. Genler ya baskın ya da çekiniktir. Bir gen çiftinde genin biri baskınsa kalıtsal özellik bu genin özelliğini taşır. Örneğin baskın gen kahverengi göz rengini belirliyorsa ve çekinik gen de yeşil göz rengini belirliyorsa bebeğin göz rengi kahverengi olacaktır. Çekinik genin özelliğinin ortaya çıkabilmesi için anne babadan gelen genlerin ikisinin de çekinik olması gerekir.

Genetik hastalıkların oluşmasına neden olan genler de baskın ya da çekinik olabilir. Bu özelliklerine göre meydana getirdiği hastalıklar da farklı olur.

BASKIN GENLERLE GEÇEN HASTALIKLAR (TEK GEN HASTALIKLARI)

Bu hastalıklar genlerden herhangi birinin değişikliğe uğraması sonucu ortaya çıkar. Anne veya babanın herhangi birinden gelen bozuk bir gen hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Ailede birden fazla kişide görülme olasılığı yüksektir. Doğuştan anomaliler, zeka geriliği, kas ve kan hastalıkları, görme bozukluğu, cilt, böbrek ve kalp hastalıkları gibi çok değişik şekillerde ortaya çıkabilir.

ÇEKİNİK GENLERLE GEÇEN HASTALIKLAR:

Bu hastalıkların oluşması için gen çiftlerinin hem anneden hem de babadan gelmiş olması gerekir. Her insanda bazı anormal çekinik genler görülebilir. İnsanların çoğunda çekinik genler, baskın genler tarafından bastırıldığı için, bu anormallikler dışarıya yansımamaktadır. Eğer çekinik özellikli bir hastalığın tek bir anormal geni varsa bu taşıyıcı olduğunuz anlamına gelir. Taşıyıcılarda hastalığın belirtileri olmaz, fakat bu geni çocuklarına geçirebilirler. Anne babanın taşıyıcı olması durumunda çocukların hastalığa yakalanma oranı %25, çocuğun taşıyıcı olarak doğma riski ise % 30.

Çekinik genlerle geçen hastalıkların aile bireyleri arasında görülme olasılığı çok fazladır. Bu nedenle akraba evliliklerinde doğuştan özürlerin ve hastalıkların görülme sıklığı normal evliliklerde görülenden iki kat daha fazladır.

X GENİNE BAĞLI HASTALIKLAR:

Her insanda iki cinsiyet geni bulunmaktadır. Bunlar, kadınlarda XX erkeklerde ise XY biçimindedir. X genine bağlı hastalıkların çoğunda hastalık taşıyan gen çekiniktir. Bir kadın bu anormal çekinik geni taşısa bile, diğer X kromozomundaki normal gen hastalığın oluşmasını engelleyecektir. Taşıyıcı bir kadının erkek çocuğu bu geni alırsa erkekte bunu engelleyecek ikinci bir X kromozomu bulunmadığı için hastalık ortaya çıkacaktır. Bu nedenle X genine bağlı hastalıklar genellikle erkek çocuklarında görülür. Kız çocuklarında görülmesi durumunda anne taşıyıcı baba ise hasta demektir. Ancak hastalık geninin geçişi kadınlar yoluyla olur. Hasta bir erkeğin erkek çocuklarında anneden gelen X kromozomu nedeniyle hastalık görülmez, ancak hasta erkeğin bütün kızları taşıyıcı olacağından erkek torunların % 50’sinde hastalık görülecektir. Bu nedenle hasta erkeklerin kız kardeş ve teyzelerinde taşıyıcılık belirlenmesi çok önemlidir. Hemofili, kas distrofisi, renk körlüğü gibi hastalıklar X genine bağlı hastalıklardan bazılarıdır.

KROMOZOM HASTALIKLARI:

Kromozom hastalıkları yumurta ve sperm oluşurken meydana gelen bozukluklara bağlı olarak ortaya çıkar. Bu bozukluklar 46 kromozomun sayı ve şekil olarak normalden farklı olması sonucu oluşur. Kromozom hastalıkları toplumda sık görülen hastalıklardandır. Ağır gelişme ve zeka geriliğine ve fiziksel özürlülüğe neden olurlar.

Kromozom hastalıkları herkeste görülebilir. Fakat görülme sıklığını artıran bazı risk faktörleri de vardır. 35 yaşından büyük kadınların bebeklerinde kromozom hastalıkları görülme olasılığı çok daha fazladır. 35 yaşında herhangi bir kadının kromozom hastalığı olan bir bebek doğurma riski 300’de 1 iken, 40 yaşındaki bir kadın için bu oran 100’de 1’dir. Bu nedenle 35 yaşından sonra anne olmak isteyen kadınların mutlaka doğum öncesi tanı yaptırmak için genetik danışma merkezlerine başvurmaları gerekir.

ÇOK FAKTÖRLÜ GENETİK HASTALIKLAR:

Genetik faktörlerle çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu oluşan hastalıklardır. Çocuklarda görülen genetik hastalıkların çoğunluğu çok faktörlüdür. Bunlar, fazla parmak gibi oldukça zararsız sorunlardan bebeğin hayatını ciddi biçimde tehdit eden nöral tüp defektlerine kadar uzanan bir çeşitlilik izler. Çok faktörlü genetik hastalıkların aile bireylerinde görülme olasılığı birinci derece akrabalar (anne, baba, kardeş) arasında yaklaşık %2-10’dur. Bu siklik genel toplumda görülenden 20-40 kat fazladır. Doğuştan özürlülük kurşun, cıva gibi çeşitli kimyasal maddelere maruz kalınmasından, ilaç ve alkol kullanmaktan, gebelikte kızamıkçık gibi enfeksiyon hastalıkları geçirilmesinden dolayı da olabilir.

EN SIK GÖRÜLEN DOĞUŞTAN ÖZÜRLER NELERDİR?

En sık görülen doğuştan özürler
En sık görülen doğuştan özürler

Doğuştan özürler genel olarak üç grupta incelenir. Yapısal/metabolik bozukluklar, doğumsal enfeksiyonlar ve diğer anomaliler.

YAPISAL/METABOLİK BOZUKLUKLAR:

Bebeğin bedeninin bir bölümünde bir eksiklik veya bozuklukla doğması ya da iç organlarında bir sorun olması yapısal bir bozukluğu olduğu anlamına gelir. Yapısal bozuklukların en yaygın olanı çeşitli kalp sorunlarıdır. Tedavi olanaklarındaki ilerlemelere rağmen doğumsal kalp sorunları bebek ölümlerinin en önemi nedenlerindendir. Tam olarak nedeni bilinmemekle beraber, doğumsal kalp anomalilerinde genetik ve çevresel etkenlerin rol oynadığı düşünülmektedir.

Nöral tüp defektlerinin bir türü olan spina bifida 1000 bebekten 3 tanesini etkileyen bir yapısal bozukluktur. Anne karnındayken bebeğin omuriliğinin tam olarak kapanmaması sonucu ortaya çıkar. Bacaklarda felç, idrar ve dışkı yapma ve tutmada ciddi sorunlara neden olur. Spina bifida genetik ve beslenme problemlerinin etkileşimiyle oluşan bir doğumsal bozukluktur.

Yapısal bozuklukların en önemlilerinden bir tanesi de cinsel organlarda ve idrar yollarında görülen çeşitli bozukluklardır. Ciddiyeti değişik derecelerde olabilir. İdrar deliğinin normalden farklı bir yerde olmasından böbreklerin olmamasına kadar değişik ciddiyette ortaya çıkabilir. İdrar deliği problemi ameliyatla düzeltilebilir. Fakat böbreklerin ikisinin de olmaması durumunda bebek birkaç saat içinde ölür. Bu sorun çoğu zaman genetik nedenlere dayanır.

Bebeğin cinsel organlarında bir bozukluk görüldüğünde doktora gidilmesi; alta yatan metabolik hastalığın tespit edilmesi ve çocuğun cinsiyeti ile ilgili ileride yaşayacağı zorlukların önlenmesi açısından önemlidir.

Metabolik bozukluklar gözle görülebilen bozukluklar değildir. Fakat bebeğe ciddi biçimde zarar verebilirler, hatta öldürücü olabilirler. Çoğunlukla çekinik genlerle bebeğe geçerler. Tay-Sachs hastalığı ve fenilketonüri metabolik hastalıklardandır. Vücuttaki bazı enzimlerin eksikliği nedeniyle ortaya çıkan bu hastalıklar beyinde ciddi hasarlara yol açarak zeka geriliği, körlük ve felç gibi sorunlara sebep olurlar.

DOĞUŞTAN ÖZÜRLÜLÜK ÖNLENEBİLİR Mİ?

Doğuştan Özürlülük önlenebilir mi
Doğuştan Özürlülük önlenebilir mi

DOĞUMSAL ENFEKSİYONLAR:

Doğuştan özürlülüğe neden olan en bilinen enfeksiyonlardan biri kızamıkçıktır. Eğer hamileliğin ilk üç ayında anne kızamıkçık geçirirse bebeğinin bir veya daha fazla özürle doğma riski dörtte birdir. Bu enfeksiyondan etkilenen bebeğin sağırlık, körlük, zekâ geriliği, kalp sorunları gibi özürleri veya ölü doğma olasılığı olabilir. Annenin kızamıkçığa karşı hamile kalmadan önce aşı olması bu sorunların yaşanmasını önleyecektir.

Sitomegalovirüs (CMV) bebeğin zeka geriliği, görme ve işitme kaybı gibi çeşitli özürlerle doğmasına neden olan başka bir enfeksiyon hastalığıdır.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ölü doğumlara ve yeni doğan ölümlerine olduğu kadar bebeğin özürlü doğmasına da neden olabilen enfeksiyon hastalıklarıdır.

DİĞER BOZUKLUKLAR:

Gebe kalma aşamasında babanın veya gebelik boyunca annenin aşırı alkol kullanması sonucu Doğumsal Alkol Sendromu denilen ve zeka geriliğine yol açan doğumsal bozukluklar görülebilir.

Başka bir doğuştan özür nedeni de kan uyuşmazlığıdır. Sarılık, beyin zedelenmesi ve ölümlere neden olabilir.

AKRABA EVLİLİĞİ VE DOĞUMSAL ÖZÜRLÜLÜK

Akraba Evliliği ve Doğumsal Özürlülük
Akraba Evliliği ve Doğumsal Özürlülük

Aralarında kan bağı olan kişilerin yaptığı evliliklere akraba evliliği denir. Birinci derece akraba evliliği amca, hala, dayı ve teyze çocukları arasındaki evliliklerdir. Kardeş torunları arasındaki evlilikler ise ikinci derece akraba evlilikleridir.

Ülkemizde akraba evliliği oranı %25,1 ‘dir. Gelişmiş ülkelerde binde 5 oranında rastlanan akraba evliliklerine göre bu oran oldukça yüksektir. Bu evliliklerin de önemli bir kısmı kardeş çocukları arasında olan birinci derece akraba evliliği şeklindedir.

AKRABA EVLİLİĞİ NEDEN SAKINCALIDIR?

Aynı soydan gelen kişilerin genetik yapıları birbirine benzer, yani sahip olduğumuz genlerin aynısı akrabalarımızda da bulunmaktadır. Akraba evliliği sonucu aynı genler bir araya geleceği için, saç rengi, göz rengi gibi özelliklerimizin yanı sıra, hastalık taşıyan genlerimizi de nesilden nesile aktarmış oluruz. Bu durumda, kalıtımla geçen hastalıkların bulunduğu ailelerde bu hastalıkların çocuklara geçme riski çok fazladır.

Akraba evliliği sonucu doğan bebekler mutlaka özürlü olacak diye bir kural yoktur.

İnsanlar birçok kalıtsal hastalığın genini taşır. Akraba evliliği yapılmamış bile olsa hamilelikte çocuğun hastalıklı doğma olasılığı %25, taşıyıcı olma olasılığı %50, bozuk genin çocuğa hiç geçmeme olasılığı ise %25’tir.

Bir ailede erkek ve kız kardeşlerde, genellikle genlerin yarısı birbirinin aynıdır. Gen ortaklarının oranları, akrabalık uzaklaştıkça küçülür. Torunlar, dede ve ninelerin dörttebir genine sahiptir. Yeğenlerin genleri ise genellikle amca ve halaların, dayı ve teyzelerin dörttebir genine eşittir. Kardeş çocuklarının genetik yapıları 1/8 oranında benzeşmektedir. Dolayısıyla birinci derece akraba evliliklerinde, yani amca, hala, dayı ve teyze çocukları arasında yapılan evliliklerden doğacak çocukların ciddi hastalıkları ve doğuştan özürlü doğma olasılıkları çok yüksektir. Bu olasılık akrabalık derecesi azaldıkça düşse bile yine de bebek açısından önemli bir risk olacaktır.

Akraba evliliği yapmamış kişilerin özürlü bebeğe sahip olma riski yüzde 2-3 iken, akraba evliliği yapan kişiler arasında bu oran yüzde 4-6 ya çıkmakladır Akraba evliliği sonucu oluşan sorunların büyük çoğunluğu metabolizma hastalıkları olup, doğum öncesi tanıları oldukça zor olan hastalıklardır

Ülkemizde akraba evliliği oranı yüksek olduğu için genetik hastalıkların görülme riski de oldukça yüksektir. Akraba evliliği sonucu anne karnında ölüm ve yeni doğan ölümler de daha sik olmaktadır Bebek ölümlerinin ve özürlü doğumların önlenmesi için akraba evliliğinden kaçınmak önemlidir. Eğer akrabalar arasında bir evlilik gerçekleşmişse, hamile kalmadan önce bir genetik danışma merkezine giderek mutlaka anne babanın herhangi bir hastalığın taşıyıcısı olup olmadığı saptanmalıdır.

GENETİK DANIŞMANLIK

Genetik Danışmanlık
Genetik Danışmanlık

Genetik danışmanlık genetik hastalıklar açısından risk taşıyan ailelerde ve riskli gebeliklerde izlenmesi gereken yollar hakkında bilgi verir Genetik hastalıklara ilgili risk grubuna giriyorsanız hamile kalmadan önce bir genetik danışma merkezine gitmelisiniz. Genetik danışmanlık, ailenizde taşıyıcı olup olmadığı, çeşitli testler yapmasına ihtiyaç duyulup duyulmayacağı gibi konulara karar vermenize yardımcı olacaktır. Genetik danışma, ihtisas Hastanelerinin Genetik Bölümlerinde veya özel merkezlerde verilmektedir. Genetik danışmanlığın ve doğum öncesi tarama testlerinin gerekli olduğu risk durumlar şunlardır

*Akraba evliliği
*Annenin yaşının 35 den büyük olması
“Daha önceki çocuklarında kromozom hastalıkların olması
*Aile fertlerinden birinde kalıtsal bir hastalık olmasa veya
*Özürlü çocuklarının olması
*Annenin sık sık düşük ve ölü doğum yapması
*Gebeliğin ilk üç ayında kızamıkçık, sitomegalovirus, toksoplazma, suçiçeği gibi enfeksiyon hastalıkları geçirilmesi
*Özellikle gebeliğin ilk üç ayında ilaç kullanılması
*Özellikle gebeliğin ilk üç ayında röntgen filmi çektirilmesi
*Annenin şeker hastalığı, fenilketonüri, sistemik lupus gibi
hastalıklarının olması.

]]>
Yazlık Ayakkabı seçiminde nasıl bir yol izlemeliyiz https://kocaelikent.com/yazlik-ayakkabi-seciminde-nasil-bir-yol-izlemeliyiz/ Sun, 11 Jul 2021 22:04:08 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61442

Yazlık Ayakkabı seçiminde nasıl bir yol izlemeliyiz … “Herhangi bir durum için mükemmel sandalet çifti ararken, en iyilerini seçmek için bu faydalı kılavuza başvurduğunuzdan emin olun…” ayrıntılar hayaldefterim de…

Örgü ayakkabı
Örgü ayakkabı

Yazlık Ayakkabı seçiminde nasıl bir yol izlemeliyiz

Artık yaz mevsimi geldi, sandalet mevsimi de geldi! Fantastik bir moda öğesi olarak kalırken hayal edebileceğiniz en rahat ayakkabı seçeneklerinden biridir. Herhangi bir durum için mükemmel sandalet çifti ararken, en iyilerini seçmek için bu faydalı kılavuza başvurduğunuzdan emin olun.

Her kıyafet için bunlardan bir çift ile takılmaktan kaçınmanız da yardımcı olabilir, çok yönlüdürler, ancak yine de seçim yapmak önemlidir.

Şimdi de bu yaz hem rahat hem de süper şık kalmanızı sağlayacak bazı ipuçlarına bir göz atalım!

1. Sahile Gidiş

Plajda bir güne hazırlanırken, rahat ve nispeten kolaylıkla çıkarılabilen bir çift sandalet seçmek önemlidir. Plaj sandaletlerinizin temel amacı, ayaklarınızı sıcak kumdan ve rastgele döküntülerden korumaktır. İşin püf noktası, su ve kumun aşınmasına ve yıpranmasına dayanacak kadar güçlü kalırken, gerektiğinde değiştirilebilecek kadar ucuz bir çift seçmektir.

Siyah Elbisemin altına sandalet
Siyah Elbisemin altına sandalet

2. Onları Örgü Elbiseyle Eşleştirmek

Yaz sezonunun en güzel yanlarından biri de örgü elbiselerinizi dolaptan çıkarıp doğru bir çift sandaletle kombinlemek. Yeterli miktarda yürüyüş yapmayı planlıyorsanız, düz olanları seçmek ve size bol miktarda kemer desteği sağlamak en iyisidir. Daha şık bir seçeneğe mi ihtiyacınız var? T-kayışlı gladyatör sandaletler harikalar yaratıyor!

3. Ya Benim Küçük Siyah Elbisem?

Küçük siyah elbise, her kadının gardırobunun ortak bir unsurudur ve bunun iyi bir nedeni vardır. Bu, askıları olan dört inçlik topukluları dolabınızdan çıkarmak için harika bir zaman ve siyah bir elbise giymenin en iyi yanı, fantezinizi gıdıklayan herhangi bir rengi seçebilmenizdir. Küçük siyah elbise ister stiletto, ister platform, ister dolgu olsun, tüm seçeneklerinizi açık tutmanıza izin veriyor!

4. Kotlu Sallanan Sandalet

Kot pantolonlar inanılmaz derecede çok yönlü olduğundan ve hemen hemen her işlev için giyilebildiğinden, özellikle yaz aylarında kullanışlı hale gelirler. Daha şık kot pantolonlar için gladyatör sandalet veya T-kayış en iyi sonucu verirken, gündelik durumlar parmak arası terlik veya mantar taban takozları gerektirir. Kama topuklu ayakkabılar, kot pantolonunuzun eteklerini yerden uzak tutmak ve gereksiz aşınma ve yıpranmayı önlemek için harikadır.

kaliteli sandalet
kaliteli sandalet

5. Konforu En Üst Düzeye Çıkarma

Ayakkabılar kırıldıkları için ayakları incitecek olsa da, kabarcıklara neden olmamalıdır. Anında ağrıya neden olan bir çift sandalet satın almayın. Kemer desteği, uygun şekilde yerleştirilmiş kayışların seçilmesi kadar önemlidir. Doğru boyutta bir sandalet seçtiğinizden emin olun ve bu durum için çok yüksek topuklu ayakkabılar giymeyin.

]]>
Fırın Sorununu Düzeltmek için 7 kolay yol https://kocaelikent.com/firin-sorununu-duzeltmek-icin-7-kolay-yol/ Sun, 11 Jul 2021 21:32:07 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61431

Fırın Sorununu Düzeltmek için 7 kolay yol … “Hizmetler pazara göre değişir. O nedenle herhangi bir profesyonel desteğe ihtiyaç duymadan kendi yapabileceğiniz işlemlerin var olduğunu anlatmaya çalışacağız…” ayrıntılar hayaldefterim de…

Fırın Sorununu Düzeltmek için 7 kolay yol

Fırınınız ısınmıyor mu? Menzil brülörü açılmıyor mu? Fırın kapağı kapanmıyor mu? Bu yaygın fırın sorunlarına ve daha fazlasına yönelik çözümlere sahibiz.

FIRIN ISITMIYOR

Fırın ısıtmıyor
Fırın ısıtmıyor

Fırınınız mutfağınızdaki en önemli cihazlardan biridir – her gün kullanamayabilirsiniz, ancak haftayı onsuz geçirmeye çalışın! İster bir yığın kurabiye veya bir somun ekmek pişiriyor olun, ister uzun ve yorucu bir iş gününden sonra sadece donmuş bir pizza atın, fırınınıza ihtiyacınız var. Bu nedenle, bir şeyler ters gittiğinde, onu nasıl düzelteceğinizi ve bulaşık bezini atıp profesyonelleri aramanın zamanının gelip gelmediğini bilmeniz gerekir. İşte en yaygın yedi fırın sorununu çözmek için adım adım kılavuzunuz:

Fırınınızın onarılmasına mı ihtiyacınız var? Şimdi Bir Profesyonele mi ihtiyacınız var? Hemen rezervasyon yapmak için profesyonel firmayı bulun ve tıklayın. Çoğu internette mevcuttur. Hizmetler pazara göre değişir. O nedenle herhangi bir profesyonel desteğe ihtiyaç duymadan kendi yapabileceğiniz işlemlerin var olduğunu anlatmaya çalışacağız.

1.Gaz Brülörü Yanmıyor

Fırının Gaz Brülörü Yanmıyor
Fırının Gaz Brülörü Yanmıyor

Gazlı bir ocağınız varsa, elektrikli ateşleme çalışmıyorsa, ocak brülörlerini kibritle yakabilirsiniz. Ancak, brülörler yanmıyorsa ve bu elektrik kesintisi gibi bariz bir sorunun sonucu değilse, sorunu gidermeniz gerekir.

-Brülör ızgarasını, brülör kapağını ve brülör tabanını kaldırın.
-Bir kürdan veya biraz basınçlı hava ile brülördeki yiyecek kalıntılarını temizleyin.
-Hazır oradayken ızgarayı, kapağı ve kasayı temizleyin.
-Ateşleyiciyi kontrol modülüne bağlayan kabloları kontrol edin. Burada gevşek bir bağlantı varsa, sıkın.
*-Brülör hala yanmıyor mu? Ateşleyiciyi değiştirmeniz gerekebilir. Gaz hattında bükülme gibi başka bir sorun da olabilir. Profesyonelleri arama zamanı.

2. Menzil Brülörü Isınmıyor

Menzil Brülörü Isınmıyor
Menzil Brülörü Isınmıyor

Elektrikli ocağınız varsa, ocak brülörlerinizin ısınması için elektriğe ihtiyacı vardır. Bazen bu brülörler bozulur ve değiştirilmesi gerekir. Elektrikli brülörlerinizden biri ısınmıyorsa şu adımları izleyin:

-Arızalı brülörü, çalıştığını bildiğiniz biriyle kapatın. Sadece brülör soketinden çıkarın ve çalışan olanı takın.
-Çalışan brülör ısınırsa, sorun brülörünüzdedir. Değiştirin.
-Çalışan brülör ısınmazsa, sorun ya sonsuz anahtar ya da prizdir. Soket yanmış veya hasarlı görünüyor mu? Değiştirmeniz gerekebilir.
-Brülörü tekrar test edin. Hala çalışmıyorsa, sonsuz anahtarı test edin ve değiştirin.

FIRIN SICAKLIĞI SORUNU

3. Fırın Isınmıyor

Fırın Isınmıyor
Fırın Isınmıyor

Isınmayan bir fırın, genellikle hatalı bir ateşleyicinin (gazlı fırın için) veya ısıtma elemanının (elektrikli fırın için) sonucudur. Hem gazlı fırınınız hem de gaz brülörleriniz çalışmayı durdurduysa, sorun büyük olasılıkla gaz hattındadır ve profesyonel onarım gerektirecektir. Ancak, ısıtma elemanını değiştirebilir veya kendiniz ateşleyebilirsiniz.

-Eski ateşleyiciyi veya ısıtma elemanını çıkarmak için bir tornavida kullanın. Isıtma elemanları genellikle fırının içinde bulunurken, ateşleyiciye alttan erişebilirsiniz.
-Ateşleyicinize ulaşmak için piliç veya saklama çekmecesini çıkarın.
-Servis yapmadan önce fırınınızın gücünü kapattığınızdan emin olun.
-Isıtma elemanınız gizli türden ise, sizin için değiştirmesi için bir tamirci çağırmanız gerekebilir.

4. Fırın Doğru Sıcaklıkta Isınmıyor

Fırın Doğru Sıcaklıkta Isınmıyor
Fırın Doğru Sıcaklıkta Isınmıyor

Bu, sıcaklık sensörü, gaz ateşleyici veya ısıtma elemanı ile ilgili bir sorun olabilir.

-Sıcaklık sensörünü kontrol edin. Fırının iç duvarına değmemelidir.
-Sensörün çalışır durumda olduğundan emin olmak için bir ohmmetre kullanın. Fırının sıcaklığı arttıkça direnç de yükselmelidir.
-Sensör çalışmıyorsa değiştirin.
-Isıtma elemanının veya gaz ateşleyicinin çalıştığını doğrulayın ve çalışmıyorsa değiştirin.
-Her şey kontrol edildiyse veya değiştirildiyse fırını yeniden kalibre edin.
-Fırını 350 derece Fahrenheit’e ısıtın. 20 dakika sonra ve sonraki 90 dakika ila iki saat boyunca her 20 dakikada bir fırın termometresi ile fırının içindeki sıcaklığı kontrol edin.
-Fırının ortalama sıcaklığını elde etmek için sıcaklık okumalarının toplamını toplayın ve yaptığınız okuma sayısına bölün.
-Fırının sıcaklık kadranını buna göre ayarlayın.

5. Fırın Kapağı Kapanmıyor

Fırın Kapağı Kapanmıyor
Fırın Kapağı Kapanmıyor

Kapanmayan bir fırın, kullanım için güvenli değildir. Düzeltmek için şu adımları izleyin:

-Fırının fişini çekin ve gazlı bir modelse gazı kapatın.
-Fırından çıkarmak için kapağı yukarı ve dışarı doğru çekin. Yukarı çekilmezse, menteşeleri fırının içinde tutan vidaları sökmeye bakın.
-Menteşeleri kontrol edin. Gerekirse bunları değiştirin.
-Kırık kapak yaylarını kontrol edin. Alt çekmeceyi dışarı kaydırın ve kapak yaylarını görmek için fırının altına bakın.
-Kırık yayları pense ile çıkarın. Uçlar iki cıvatanın etrafına sarılmalıdır. Bunları değiştirin, yeni yayların uçlarını cıvataların etrafına yeniden sarın.
-Kapağın etrafındaki silikon veya lastik contayı değiştirin.
-Fırın kapağı hala kapanmıyorsa, kapak sensörünün değiştirilmesi gerekebilir.

6. İç Işık Söndü

Fırının İç Işığı Söndü
Fırının İç Işığı Söndü

Tıpkı diğer ampuller gibi, fırınınızın içindeki ampul de zaman zaman söner. Bunu nasıl değiştireceğiniz aşağıda açıklanmıştır:

-Ampul kapağını, genellikle saat yönünün tersine çeyrek tur vererek çıkarın.
-Eski ampulü dışarı doğru çekerek çıkarın.
-Yeni ampulü tutmak için kuru bir bez veya eldiven kullanarak eski ampulü aynı tipte bir ampulle değiştirin.

7. Fırın Kendi Kendini Temizlemiyor

Fırın Kendi Kendini Temizlemiyor
Fırın Kendi Kendini Temizlemiyor

Kendi kendini temizlemeyen kendi kendini temizleyen bir fırın ne işe yarar? Kendi kendini temizleme döngünüz çalışmayı durdurursa yapmanız gerekenler:

-Döngüyü doğru başlattığınızdan emin olun.
-Zamanlayıcıları ve düğmeleri doğru şekilde ayarlayın.
-Beklentilerinizi yönetin. Fırının içindeki büyük dökülmeler, yine de bir miktar manuel temizlik gerektirebilecek bir kül tabakası bırakacaktır.
-Kendi kendini temizleme döngüsüyle ilgili hala sorun yaşıyorsanız, kapı kilit motorunu ve anahtarı, kontrol panosunu, termostatı veya fırınınızın kendi kendine çalışmasını engelleyen başka bir bileşeni değiştirmek için muhtemelen bir tamirci çağırmanız gerekecektir. Temizleme döngüsünü sürdürün.

Fırın sorunları asla eğlenceli değildir. Ancak biraz dirsek yağı ve biraz teknik bilgi ile birçok yaygın fırın problemini kendi başınıza çözebilirsiniz.

]]>
Mutfağınız İçin En İyi Ocak Nasıl Seçilir https://kocaelikent.com/mutfaginiz-icin-en-iyi-ocak-nasil-secilir/ Sun, 11 Jul 2021 20:06:35 +0000 https://kocaelikent.com/?p=61423

Mutfağınız İçin En İyi Ocak Nasıl Seçilir … “Sonuç olarak, seçeneklerinizi sıralarken estetik tercihlerinizi, pişirme alışkanlıklarınızı ve bütçenizi dengelemeniz gerekecek…” ayrıntılar hayaldefterim de…

Mutfağınız İçin En İyi Ocak Nasıl Seçilir

Set üstü ocaklar ocak mıdır? İndüksiyon, gaz veya elektrik? Ocaklar seçeneklerle birlikte gelir. Her türün temellerini ve Ocak seçerken nelere dikkat etmeniz gerektiğini birlikte öğrenelim.

Mutfak Ocağı
Mutfak Ocağı

Mutfak Ocağı

Aralarından seçim yapabileceğiniz çok sayıda brülör ve ocak yüzeyi ile, evinizin ihtiyaçları bir yana, eviniz için hangi mutfak ocağının en uygun olduğuna karar vermek zor olabilir. Sonuç olarak, seçeneklerinizi sıralarken estetik tercihlerinizi, pişirme alışkanlıklarınızı ve bütçenizi dengelemeniz gerekecek. Bu nedenle, en popüler mutfak ocağı modelleri için bu hızlı kılavuzu bir araya getirdik.

İndüksiyonlu Ocaklar
İndüksiyonlu Ocaklar

İndüksiyonlu Ocaklar

İndüksiyonlu ocaklar elektrikli ocaklardır. Bununla birlikte, geleneksel açıkta kalan ısıtma elemanlarının yerine, indüksiyonlu ocaklar, pürüzsüz, cam-seramik bir yüzeyle kaplanmış manyetik bobinlerden oluşur. Ocak elektromanyetizmaya dayandığından, yalnızca ocak üzerine endüksiyonla uyumlu metal bir tencere veya tava yerleştirildiğinde ısınır.

Artıları:

Alevler veya doğrudan elektrik araçları yoluyla ısı üretmediklerinden, indüksiyonlu ocak kullanırken aşçıların kendilerini yakma olasılığı daha düşüktür.

İndüksiyonlu ocaklar tipik olarak gazlı veya elektrikli modellerden daha fazla enerji verimlidir.

İndüksiyonlu ocaklar neredeyse anında ısınır ve sıcaklık ayarlamalarına çok duyarlıdır. Çok fazla hassasiyet ve kullanıcı kontrolü sunarlar.

Eksileri:

İndüksiyonlu ocaklar genellikle karşılaştırıldığında elektrikli veya gazlı modellerden daha pahalıdır.

Tüm pişirme kapları indüksiyon teknolojisi ile uyumlu değildir. Bir indüksiyon ocağı satın alırsanız, yeni, düz tabanlı manyetik pişirme kaplarına yatırım yapmanız gerekebilir.

Elektrikli Pürüzsüz Üst Ocaklar

Elektrikli Pürüzsüz Üst Ocaklar
Elektrikli Pürüzsüz Üst Ocaklar

İndüksiyonlu ocaklarda olduğu gibi, elektrikli düz üst aralıktaki gerçek ısıtma elemanları, cam seramik bir yüzeyle kaplanmıştır. Ancak alttaki ısı çelik bobinler veya halojen lambalar tarafından üretilir.

Artıları:

Cam-seramik malzemelerin kızılötesi iletkenliğini optimize ettikleri için elektrikli pürüzsüz üst aralıklar, ısılarının çoğunu doğrudan tencere ve tavalarınıza iletir. Bu, daha az ısı harcadıkları anlamına gelir. Bunu yaparken, siz yemek pişirirken mutfağınızın daha serin kalmasına da yardımcı olurlar.

Pürüzsüz ocak yüzeyi, sobanın düzenli olarak temizlenmesi gereken tek öğesidir.

Eksileri:

Elektrikli pürüzsüz üst düzey yüzeyler çizilmelere karşı oldukça hassastır. Cam-seramik yüzeyin çizilmesi, yiyeceklerin içinde sıkışıp pişebileceği ve en yüksek verimlilikte çalışmasını engelleyebileceği çatlaklar oluşturabilir.

Benzer şekilde, sıçrayan, taşan veya dökülen yiyecekler, kalıcı leke olasılığını en aza indirmek için derhal temizlenmelidir.

Ayrıca, serinin pürüzsüz yüzeyine zarar vermemek için pişirme kaplarını seçerken ve kullanırken çok dikkatli olmalısınız. Örneğin, dökme demir, pürüzsüz cam-seramik yüzeyi kolayca çizebilir.

Son olarak ocağın cam-seramik yüzeyi sadece özel solventler kullanılarak temizlenebilir.

Genellikle geleneksel elektrikli aralıklardan daha pahalıdırlar.

Elektrikli Bobinli Ocaklar

Elektrikli Bobinli Ocaklar
Elektrikli Bobinli Ocaklar

Geleneksel bir elektrik aralığında, brülörler, metal bobinlerden geçen elektriği ısıya dönüştürür.

Artıları:

Elektrikli bobin serileri piyasadaki en ucuz seçeneklerdir.

Isıtma elemanları, yanmaları veya başka bir şekilde arızalanmaları durumunda takılır ve değiştirilmesi kolaydır.

Eksileri:

Elektrikli bobin ocakları, bobin “sıcak noktaları” nedeniyle düzensiz pişirme konusunda bir üne sahiptir.

Bobin brülörlerini mükemmel seviyede tutmak zor olabilir, bu da yiyecekler tencerenin bir tarafına doğru eğilirken eşit olmayan pişirmeye yol açabilir.

Bobinler genellikle yavaş ısınmanın yanı sıra soğuktur.

Elektrikli bobinli ocaklar, indüksiyon ve gaz modellerinin sunduğu kontrol ve hassasiyetten yoksundur.

Gazlı Ocaklar

Gazlı Ocaklar
Gazlı Ocaklar

Gaz aralıkları, birkaç ayrı sızdırmaz gazla çalışan brülörden oluşur. Bu brülörler, tencere ve tavaları destekleyen demir ızgaraların altına oturur. Gaz brülöründen çıkan açık alevler, pişirme kabının altını çevreler ve ısıyı yüzeyi boyunca eşit olarak dağıtır.

Artıları:

Gaz Ocakları elektrikli modellerden daha hızlı ısınır.

Alevler her zaman görünür olduğundan gaz sobalarının izlenmesi kolaydır. Pürüzsüz üst elektrik aralıkları, brülörler artık kırmızı renkte parlamasa bile, dokunma için tehlikeli derecede sıcak olabilir.

Gaz Ocakları elektriğe bağlı değildir ve elektrik kesintisi durumunda hala kullanılabilir.

Eksileri:

Gaz Ocaklarının temizlenmesi zor olabilir. Yiyecekler, gaz brülörlerini çevreleyen girintilere kolayca dökülebilir veya düşebilir. Ancak bir gaz Ocaklarındaki ızgaralar ve tavalar ayrı ayrı çıkarılabilir ve temizlenebilir.

Mutfağınızda gaz tesisatı yoksa, bu modellerden birini kullanmak için bir gaz hattı kurmak için bir servis teknisyeni tutmanız gerekebilir.

Gaz sızıntıları çok tehlikeli olabilir. Yangınlara neden olabilir, patlamalara yol açabilir ve evinizin üyelerini zehirli karbon monoksite maruz bırakabilirler.

Çoğu model, söndürülebilen ve tüm ocağın yeniden yakılmasını gerektiren (ve gaz kaçağı riski oluşturan) bir pilot ışığına güvenir.

Gaz Ocakları elektrikten daha pahalıdır.

]]>