kavramı – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com Hayal Defterim Sun, 13 Aug 2023 19:23:58 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://kocaelikent.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-küçük-logo-KK-32x32.jpg kavramı – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com 32 32 Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (3’üncü bölüm) https://kocaelikent.com/adalet-kavrami-islamda-insan-hakki-3uncu-bolum/ Thu, 13 May 2021 22:46:44 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58770 Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (3’üncü bölüm) … “Her şeyden önce “adalet” kavramınım doğru bilgisine ihtiyaç vardır. Adaletin ne olduğu bilinmeksizin, adaletin gerçekleştirilebileceği ümidine de yer olmaz…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (3’üncü bölüm)

Hukuk Devleti, “Adalet’i gerçekleştirebilen Devlet” olduğuna göre; adaletin “adl” ve “kist” boyutlarını gerçekleştiremeyen bir Devlet; “Hukuk Devleti” olamaz. Bunun için de her şeyden önce “adalet” kavramınım doğru bilgisine ihtiyaç vardır. Adaletin ne olduğu bilinmeksizin, adaletin gerçekleştirilebileceği ümidine de yer olmaz. “Eşitlik adaletinin insan hakları alanında yürürlükte olduğunu mükerreren söyledik. Oran adaletinin, “kıst”n uygulama alanı neresidir? “Kist”; kamu görevlerinin dağıtımında söz konusu olur.

Çünkü kamu görevlerinin dağıtımı alanı; insan hakları alanı değildir. Velâyet-i emrin icrâsi; eşitlik ilkesini değil liyakat ve ehliyet ilkesini ilgilendirir. Kuran-1 Kerîm; “emanetleri ehline tevdi edin!” buyurur (Nisa, 4/58). “Kıst” ilkesinin ikinci uygulama alanı “cezalandırma” alanıdır. Cezalar ve cezalandırılma, “insan hakkının tanınması ve sağlanması” demek değildir.

“Müstahıkk” olduğu ölçüde cezalandırılmak, her şeyden önce, cezalandırılanın değil, diğer toplum bireylerinin insan hakkının güvencesidir. Bu alanda cezalandırılanın insan hakkı; sanığı koruyan ilkelerde ve suçlu olduğu sabit olana bile işkence yapılamayışı ve insanlık onuruna aykırı ceza verilemeyişinde kendisini gösterir.

“Kıst”ın bir önemli uygulama alanı da Mâûn düzeninde herkese insanlık onuruna yakışan hayat seviyesi sağladıktan sonra; herkese emeğinin karşılığı da verilebilmesidir.

Bir toplum düzeninde “adl” sağlanmadıkça, o düzen “Hukuk Devleti” olarak nitelendirilemez. “Kıst” sağlanmadıkça da yine o düzen kâmil bir Hukuk Devleti olamaz. İslâm’a düşmanlık “Hukuk Devleti”nin de Batı Düşüncesinin bir ürünü olduğunu ileri sürerler.

Oysa, “insan hakkı”nda olduğu gibi, sadece “terim” Batı ürünüdür. Üstelik bu besleyenler; terim de pek iyi bir terim değildir. Bir Devletin Pozitif Hukuk Kurallarının var olması ve bu kurallara uyulması; bu toplum düzeninin “Adalet Devleti” demek olduğunu göstermez.

]]>
Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm) https://kocaelikent.com/adalet-kavrami-islamda-insan-hakki-2nci-bolum/ Wed, 12 May 2021 22:42:58 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58767

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm) … “’Hukuk Devleti’ adını verdiğimiz ‘Adalet Devleti’ düzeninin sağlanabilmesi için, “adl” ve “kıst”ı bilen yöneticilere ihtiyaç vardır…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (2’nci bölüm)

“Savaş esîresi” ile; onun rızası olmaksızın evlenilemez, sadece, “mehr” (sadak) taahhüdüne gerek olmaz. Bunun sebebi de şudur: Savaş esirinin bakımı esasen koruyucu aile reisine düşmektedir. Böyle olunca da evlendikten sonra boşasa bile, esasen mehr taahhüdüne gerek yoktur, bakım yükümü devam etmektedir. İşte “esîre” ile “hürr” kadın nikâhı arasındaki fark bundan ibarettir (Nisa, 4/25). Başkalarının gözetiminde bulunan kadın savaş tutsakları nasıl nikâh edilirse, kendi gözetimindeki kadın da ancak nikâh edilir.

Eşitlik adaleti alanının istisnası yoktur. İstihkak ve liyakat adaleti alanı ise, “kıst” alanıdır. Kıstsız adl, doğru yoldan “udûl” (sapma) anlamını verir. Adlsiz kıst da doğrudan doğruya zulümdür. Bu sebeple; istihkak ve liyakat adaletine riayet edene “mukst”, bu adalete riayet etmeyip zalim olana “kaasıt” denir. (Cinn, 72/14-15 ve Maide 5/42, Hucurât 49/9, Mumtahine 60/8’e bakınız. Yine bkz: Kureşî, Kaamus-i. Kuran, “Kıst” maddesi). Kıst; eşitlik adaletinden sonra gelen “oran adaletfdir. “Mîzan” gerektirir (Rahman, 55/9; Hadid 57/ 25; Hûd 11/85; Enam 6/152). İnsanlar arasında sadece “adl” boyutu ile hükmetmek yetmez, “kıst” ile de hükmetmesini bilmek gerekir (Maide, 5/42; Nisa 4/58).

Şu halde; bugün “Hukuk Devleti” adını verdiğimiz “Adalet Devleti” düzeninin sağlanabilmesi için, “adl” ve “kıst”ı bilen yöneticilere ihtiyaç vardır. “Adl”i bilmek kolaydır, “kıst”i bilmek Ise, “ulemd-i kaaimen bil-kat” bilgisine ihtiyaç gösterir.

]]>
Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm) https://kocaelikent.com/adalet-kavrami-islamda-insan-hakki-1inci-bolum/ Tue, 11 May 2021 22:33:47 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58764

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm) … “İnsan hakları alanı; eşitlik adaleti alanıdır. Dil, din, cins, irk ayırımı yapılmaksızın bütün insanlar arasında, insan hakları açısından, tam bir eşitlik sağlanmalıdır.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Adalet Kavramı-islam’da insan hakkı (1’inci bölüm)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi; Islâm’da adaletin iki boyutu vardır. Esasen Yunan hakimleri de bu iki boyutlu adalet anlayışını, Mısır ve Filistin yöresinde ve “her kavme kendi diliyle peygamber gönderildiğine göre”, kendi kültür çevrelerinde tebliğ edilen ilâhî vahy’den, llåhi hikmet’den iktibas ederek tebliğ etmişlerdir. Kur’an-1 Kerîm’de, eşitlik adaleti “adl” terimi ile, “istihkak, liyakat ve oran adaleti” ise “kıst” terimi ile ifade edilir.

İnsan hakları alanı; eşitlik adaleti alanıdır. Dil, din, cins, irk ayırımı yapılmaksızın bütün insanlar arasında, insan hakları açısından, tam bir eşitlik sağlanmalıdır (Hucûrât, 13). İslâm Şeriati’nde, insanı “zekâ sahibi ve konuşan davar” hükmünde tutmak, Roma Hukuku ve diğer Hukuk çevrelerinde olduğu gibi “kölelik” kurumu yoktur. Bunun yerine, savaş esirlerinin toplum içinde bakım ve gözetimlerini ve toplum ile bütünleşmelerini sağlayan bir “koruyucu aile” kurumu kabul edilmiştir. Âdil olan, kamu haklarından yoksul olmayan aile reisleri; Devlet gözetimi altında, köleleri aile içine kabul eder, yediğinden yedirir, giydiğinden giydirir.

“Köle” kadınlardan, kendi rızası ve evlenme iradesi olmaksızın cinsî istifade imkâni yoktur, çünkü her şeyden önce “köle kadın” diye bir şey yoktur, “köle erkek” de olmadığı gibi! “Milket-i yemân” terimi, “sağ elinin mülkü” ve daha sonra da “mülkiyet hakkı konusu: mal” anlamında değildir, “mülk”; Kur’an-i Kerim’de “egemenlik, iktidar, yetki” anlamına gelir. “Milket-i yemân”; Özel Hukuk anlamında mülkiyet hakkını değil, “koruyucu aile reisi”nin gözetim yetkisini ifade eder.

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (11’inci bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-11inci-bolum/ Tue, 11 May 2021 22:28:36 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58761

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (11’inci bölüm) … “’Kısas’, gerek “nefs” bakımından, gerek uzuvlar bakımından, nefsin nefse, uzvun uzva eşdeğer olması demektir…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (11’inci bölüm)

“Fesad” suçunun cezası olarak verilen, savaş suçlusunun ölüm cezası; “mağdurlar”ın afu’v yetkisi sorulmaksızın icra edilebilir. Buna karşılık; katil suçu “àdi” bir suç ise, kaatilin öldürülebilmesi için, maktûlün veresesinden hiçbirinin afu’v yetkisini kullanmamış olması gerekir. Varislerden birisi dahî afu’v yetkisini kullandığı takdirde, ölüm cezası verilmez, “diyet” ödenir. Ölüm cezası verildiği takdirde ise “diyet” ödenmez.

Kur’an-ı Kerim’de “Kisas’da sizin için hayat vardır” buyurulur. Gerçekten de ve elbette böyledir (Bakara, 2/179).

Ancak, “Kısas”, mutlaka “zarar” olan suç eylemine “mukabele biz-zarar”da bulunmak anlamına da gelmez. “Kısas”, gerek “nefs” bakımından, gerek uzuvlar bakımından, nefsin nefse, uzvun uzva eşdeğer olması demektir (bkz: Bakara, 2/194’deki Kısas terimi). Gerçekten de “insan haklarında eşitlik ilkesi”ne tam anlamı ile uyulmasında, zenginin gözü ile yoksulun gözü arasında fark gözetilmemesinde insanlık için mutlaka hayat vardır. Ancak; bu ilke, “göz çıkaranın gözü çıkarılır” tarzında aslâ uygulanamaz ve anlaşılamaz. Musa (A.S.); Şeriati’nde de “kısas”dan “eşdeğerlik ilkesi” anlaşılıyordu. Daha sonra, “recm”in yanlış yorumlanması gibi, “Klsas” da “göz çıkaranın gözü çıkarılır” anlayışına dönüştü. “Medinet-un-Nebî” örneğinden sonra karşıdevrim” gerçekleşince, bu kez de aynı yanlış anlayışlar, doğrusunun yerini yanlışı ve “örfi”si almış olan cezalar uygulamasının karşısında, sanki Şeriat’in ifadesi imiş gibi, “Israiliyyat” kanalından İslâm Fıkhına girdi.

İnsan hakları alanında İslâm son ve eşsiz sözü söylemiş, Resûl-i Ekrem (S.A.V.) de sâdık ve emîn bir Resul olarak en güzel şekilde tebliğ etmiştir. İşte bu kadardır ol hikâyet/Bâkisi dürûğ-i bî-nihâyet!

Resûl-i Ekrem (S.A.V.), yalnız erkekler âlemine, yalnız insanlar âlemine, yalnız ins ve cinn âlemine değil hayvanlar âlemine de mutlak rahmettir, Rahmetenlil-âlemîndir. Onun hayvan hakları tebliği, onun düşmanlarının insan hakları tebliğinden, tartışma kabul etmez derecede üstündür.

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (10’uncu bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-10uncu-bolum/ Mon, 10 May 2021 22:25:51 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58758

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (10’uncu bölüm) … “Dayak cezasından maksat; suçluyu sakat bırakmak veya işkence etmek olmadığı gibi, el kesme cezasından maksat da elini kesip koparmak değildir…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (10’uncu bölüm)

Başkalarına zarar verenlere, “suç” sayılan fiili işleyenlere verilen ceza da aslında teşhir, ibret, diğer insanları suçluluk eğilimi gösteren hem-cinslerine karşı uyarma ve işlediği suç dolayısı ile kamunun güvenini yitirmiş kimseyi kamu haklarından -islah olduğu kabul edilinceye kadar- yoksun kılmadır. Yoksa, dayak cezasından maksat; suçluyu sakat bırakmak veya işkence etmek olmadığı gibi, el kesme cezasından maksat da elini kesip koparmak değildir (Bu konuda bkz: H. Hatemi, İnsan Hakları Öğretisi, Hukuk Devleti Öğretisi, İslâm Hukuku Dersleri). “Kamu haklarından yoksun kılmak” da, önemli kamu görevlerinin verilmemesi, “âdil” tanık olarak kabul edilmemesi, cemaate imamet edememesi sonuçlarını doğurur, yoksa “kanı ve mah helal” olması demek değildir. Cezalandırmada da “istihkak adaleti” ne ve “insanlık haysiyeti” açısından da eşitlik adaletine mutlak olarak riayet etmek gerekir.

Ölüm cezası; dar anlamda, ancak “katil’e verilebilir. Bir de savaş ve silahlı ayaklanma sırasında, mücadelede ve çatışmada öldürme eyleminden “hukuka aykırılık” kalkar. Nitekim “defa” (meşru müdafaa) halinde de böyledir.

Bunun dışında bir insan öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir (Maide, 5/32). Şu halde, “ölüm cezası”, “nefs” karşılığında “kaatil”e verilebilir veya Islâm Devletine savaş ilân eden savaş suçlularına -oldukça ağır şartlar gerçekleşmiş, meselâ birden fazla insanın ölümüne sebep olmuş ise- verilebilir, “Siyaseten kati” diye birşey Şeriat’de yoktur. Veliyyulemr’in “ta’zir” yetkisine ölüm cezası girmez.

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (9’uncu bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-9uncu-bolum/ Sun, 09 May 2021 22:23:16 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58755

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (9’uncu bölüm) … “’Sevgi dini’ olduğunu iddia eden Hıristiyanlık uygulamasının nüfuz dönemlerinde olduğu gibi “yakma cezası”, İslâm’da kesin olarak yasaktır…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (9’uncu bölüm)

Ancak; eylem özgürlüğünün sınırını aşanlar için getirilen cezalar da Islâm’da yine insan hakkı temeline aykırı olamaz. “Medînet-un-Nebi”nin, Örnek Peygamber Devletinin kurulmasından bir süre sonra “Karşı-Devrim” başladığı ve güçlendiği için, en önemli sapmalardan birisi Ceza Hukuku alanında meydana gelmiştir.

Oysa bu alan bir yandan insan hakları alanındaki “eşitlik adaleti”ni ilgilendirirken, diğer yandan da “herkese istihkak ve liyakatine göre” ilkesini, “kıst”ı, “oran ve liyakat adaleti”ni ilgilendirir. “Eşitlik adaleti” açısından, kimseye insanlık haysiyetine aykırı ceza verilemeyecektir. “Sevgi dini” olduğunu iddia eden Hıristiyanlık uygulamasının nüfuz dönemlerinde olduğu gibi “yakma cezası”, İslâm’da kesin olarak yasaktır. İslâm Aleminde münferit bir-iki uygulama olmuş ise de bundan “ehl-i şer” değil “ehl-i örf” sorumludur.

Homoseksüelliğin cezasının “yakma” olduğuna ilişkin iddiaların mesnedi yoktur. Her halde bu gibi iddialar Imamiyye Mezhebine sonradan girmiştir. Abdullah Ibn Sebe de sonradan uyduulan, hiç yaşamamış bir “roman kahramanı” olduğu için, Sebe’iyye inancına mensup olanlar Hazret-i Ali’nin yaktırdığı gibi iddialar da ustalıklı bir tertip ile, Beni Kurayza uydurmasına benzer biçimde, Ali’yi de, Resül-i Ekrem (S.A.) gibi sevimsiz ve korkunç göstermek için uydurulmuş iddialardandır. İşkence de Islâm’da kesin olarak yasaktır. Hazret-i Ali, Resûl-i Ekrem’den (S.A.) naklen, “kuduz köpeğin ölüsüne dahi müsle yapmayın, bir uzvunu kesmeyin” hadisini beyan eder.

Yine Emir-ul-mü’minîn Ali; suç işlenmemiş ise, “teşebbüs dolayısı ile o suçun cezasının verilemeyeceğini”, ancak fesadı önleme tedbiri alınabileceğini müteaddid defalar tekrarlamıştır.

“Recm” cezası Kur’an-1 Kerim’de yer almaz. Esasen İslam’ın bütün ceza sisteminde aynı temel özellik görülür. Başkasına zarar verilmemiş ise, başka bir yere sürülerek orada islah edilir. Hürriyeti bağlayıcı ceza dahi hücre cezası şeklinde uygulanmaz. Ancak, gerçek anlamda bir “rehabilitasyon” ve “entegrasyon” merkezine gönderilerek, hürriyeti tamamen engellemeyerek, islah amaçlı bir sürgün cezası uygulanabilir (Maide, 5/38), Tövbe edenlere. faal nedamet gösterenlere, bu tedbirin (cezanın) uygulanmasına da gerek kalmaz (Maide, 5/ 34).

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (8’inci bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-8inci-bolum/ Sat, 08 May 2021 22:17:26 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58752

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (8’inci bölüm) … “’düşünce’ kavramına girmeyen, öznel ve bir insan veya topluluğun insan haklarının yok sayılması anlanmında olan “suç” ve “suça kışkırtmalar”, düşünce özgürlüğü kalkanından yararlanamazlar…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (8’inci bölüm)

Böyle bir Resule isnad ve iftiraları reva gören kimseler, aslında “biz islah edicileriz” diyen “fesatçılar”dır (Bakara, 2/11). Bu isnad ve iftiraları; insanlığı (Nâs), Sırat-ı Mustakıym’den saptırmak için asırlar boyunca İslâm düşmanları tarafından düzülüp koşulmuştur. Benî Kurayza “Katl-i âm”ı, Şeytan Ayetleri, daha bunun gibi nice iftiralar, bu insanlık düşmanlarının eseridir.

“İnsan hakkı”nın hukuki boyutu da yine aynı eşsiz değerler dizisinden kaynaklanır. Kişinin yaşama hakkı hukuki güvenceye kavuşturulduğu gibi, insana irade özgürlüğü verilmiş olduğu için, düşünce özgürlüğü de tanınır. Düşünce özgürlüğü sınırsızdır. Ancak; “düşünce” kavramına girmeyen, öznel ve bir insan veya topluluğun insan haklarının yok sayılması anlamında olan “suç” ve “suça kışkırtmalar”, düşünce özgürlüğü kalkanından yararlanamazlar.

Eylem özgürlüğü ise sınırsız değildir. “Felseff düşünce” ile başkasına zarar verilemez, oysa “eylem” ile başkasına ve çevreye zarar verilebilir. İslâm’da ise “lâ zarar.” ilkesi vardır. Mecelle’de bu ilke “zarar ve mukabele biz-zarar yoktur” tarzında ifade ediliyordu. “La zarar.” ilkesi Kur’an-ı Kerîm âyetlerine dayanan bir Resûl-i Ekrem (S.A.V.) buyruğudur. Eylem özgürlüğünün sınırını “lâ zarar…” ilkesi çizer. Örgütlenme özgürlüğü de bu ilke ile sınırlıdır. Örgütlerin amacı da “birr ve takva” olmalıdır, “isim ve unvan” değil! Aksi takdirde, “mescid-i zırar” türünden örgütlenmeleri dağıtmaya İslâm Devleti yetkilidir (Maide, 5/2).

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (7’nci bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-7nci-bolum/ Fri, 07 May 2021 22:13:46 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58749

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (7’nci bölüm) … “İnsan hakkı anıtının en sağlam ve eşsiz dayanağı İslâm’da bulunur, örümcek evlerinde veya kum üzerinde kurulan yapılarda değil…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (7’nci bölüm)

Gerçekten de merhamet ile sevgi (meveddet) aynı köktendir, aynı kaynaktandır, ancak, sevginin daha özel anlamı vardır. Allah “Rahîm’ ve “Vedûd”dur (Hûd, 11/90). Yine “gâfur” ve “vedud”dur (Burúc, 85/14) Allah’ın “halifesi” olma ülküsünü benimseyen müminler de merhamet ve meveddet sahibi olur, insanlara ve canlılara merhamet ve ihsân ile davranırlar. Ayrıca, müminler arasında da sadece “kendi gibi sevmek” değil, üstelik “kendisine tercih etmek” (isâr) hedefi gösterilir (Haşr Suresi, 59/9). Şu halde İslâm, “Altın kural”ı eksik bırakmış değil, tam aksine, “bugün size dininizi ikmal ettim” ve “Rabbinin kelimesi sidk ve adl ile tamamlandı” âyet-i kerîmelerine (Mâide 5/3; Enam, 6/115) uygun olarak, ayrıca “ben Ahlâk mekârîmini tamamlamak için görevlendirildim” buyuran Resûl-i Ekrem’in (S.A.V.) kutlu beyanına uygun olarak, altın kuralı tamamlamış, ikmâl etmiş, “isâr” ülküsünü getirmiştir. “isâr”, “Altın kural”ın da üzerindedir.

“Rahmet ve Merhamet emredilir”

“Benliğin bencilliğinden kurtulmak” (şuhh-i nefsi yenmek) Altın kural karşılığıdır. Altın kural; Matthâus İncilinde şu şekilde yer alır: Nâs’ın size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara karşı öyle davranın! İşte budur Şeriat’in ve nebilerin tebliğinin özü! (7/12). Daha sonra da “rahmet” ve “merhamet” emredilir (Lukas, 6/31 ve 6/32-38; Matthâus 5/43-48). Islâm’ın, yukarıda zikrettiğimiz buyrukları ile, yine bir İslâm Peygamberi olan İsa’nın tebliği arasında bu noktada en küçük bir fark var mıdır? Üstelik İslam; adalet ve merhamet ölçüsünü bir de “isar” ülküsü ile tamamlamıştır. isâr; Merhum Dr. Ali

Şeriati’nin ve ondan önce bütün İslâmn årif ve hakîmlerinin, Hıristiyan rahiplerinden değil Resûl-i Ekrem (S.A.V.) ve İsa’dan Hazret-i Kur’an-ı (A.S.), Kerîm’den öğrendikleri bir ahlâk yücelişidir. İnsan hakkı anıtının en sağlam ve eşsiz dayanağı İslâm’da bulunur, örümcek evlerinde veya kum üzerinde kurulan yapılarda değil! Bu çürük yapıları kuranlar, üstelik yapı ustası olduklarını iddia etseler bile! Bu insanlarda akıl olsa, düşünürler ki; Âdem (A.S.) ilk insanlık mabedini, “in” olmaktan çıkan ilk “beyt”i, ilk “ev”i Mekke’de kurmuş (Al-i İmrân, 3/96), daha sonra da İbrahim ve İsmail (A.S.) aynı yerde bu yapıyı yenilemişlerdir (Bakara, 2/125-128).

İnsan haklarının tebliği, Adem (A.S.) ile bu kutlu “Ev”de başlamıştır (Âl-i Imran, 3/96). Daha sonra, İbrahim ve İsmail (A.S.), Kudüs’deki mabedi değil, Adem’in mabedini yenilemişler, Kudüs’deki mabed Musa’nın (A.S.) Mısır’dan çıkışından sonra yapılmıştır. İbrahim ve İsmail (A.S.); Resûl-i Ekrem (S.A.V.) için dua etmişler, Resûl-i Ekrem (S.A.V.) gelince de aynı notadan tebliğine başlamış, Veda’ Hutbesi gibi insan hakkı öğretisinin temel ve eşsiz metnini de Adem’in (S.A.V.) yeryüzüne indiği noktada, Arafat’da îrad buyurmuştur.

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (6’ncı bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-6nci-bolum/ Thu, 06 May 2021 22:09:38 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58746

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (6’ncı bölüm) … “İslâm’da tanrı ile şahsî ilişki kurulamayacağını, İslâm’da Tanrı ve İnsan sevgisine değil sadece korku ve itaate yer olduğunu tekrarlar.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (6’ncı bölüm)

Merhum Dr. Ali Şeriatî; “îsar”ın ahlâkî önem ve değerinden çok söz eder (bkz. İnsanın Dört Zindanı, Çeviren: H. Hatemi). “Isar”ı engelleyen benlik niteliğine de “şuhh-i nefs” (aşırı bencillik) denir (Haşr Sûresi 59/9).

Ayrıca; Kur’an-ı Kerîm Mâûn düzenini de “sevgiye dayandırmıştır (Beled Suresinin 90/17. âyet-i kerîmesine bakınız). Burada açıkça Mâûn düzeninin temelinin “merhamet” olduğu beyan edilmiştir. Bütün bunlara rağmen, yalnızca Hıristiyan din adamları değil, Musevîler de, İslâm’ın sevgi dini değil korku dini olduğunu tekrarlayıp dururlar. İslâm’da tanrı ile şahsî ilişki kurulamayacağını, İslâm’da Tanrı ve İnsan sevgisine değil sadece korku ve itaate yer olduğunu tekrarlar. Bu iddia; gerçeğe uygun olmadığı bilinerek ileri sürülüyorsa, düpedüz bir yalandır. İncil’de Hazret-i İsa da elbette Arapça’ya İbranca’dan da yakın olan Aramca ile konuşurken, her duyguya “sevgi” demiyor, bazen “hubb” veya “meveddet”; çoğunlukla da “rahmet” ve “merhamet” diyordu.

Allah “Erham-ur-râhimîn”dir, ancak Allah’ın rahmeti ile sevgisi aynı şey değildir. Bunun gibi; insanın bir diğer varlığa şefkat ve merhametle davranması ile onu sevmesi aynı şey değildir. Oysa İncil Hazret-i İsa’nın Aramca’sı ile muhafaza edilmemiş, o dönemdeki Doğu eyaletlerinin baskın dili olan Yunancaya çevrilmiştir. Şu halde, bir benzetme yapmak gerekirse, Hazret-i İsa’nın “İncil vahyi”, hadis-i hadisleri, üstelik bunlar ayrılmadığı gibi, bir de derleyicilerin daha iyi bildikleri yazı diline aktarılmış, bu arada araya “mevzu’ hadîsler” de karışmıştır. Derleyiciler de “rahmet ve meveddet”in tümünü “sevgi” olarak aktarmışlar, daha sonra da millî dillere aktarma yapılırken son ayırım kalıntıları da silinmiştir.

“Merhamet de sevgiden kaynaklanır” diyeceklerdir. Doğrudur, fakat şu halde Kur’an-ı Kerîm “Rahman ve Rahîm Allah adı ile” başladığı, her sure başında -Tevbe suresi hariç- bu âyet tekrarlandığı, Allah’ın “Rahîm” adı ayrıca sık sık zikredildiği, Mâun düzeni de toplumun çekirdeği sayılan aile düzeni de “merhamet”e, “sevgi ve rahmet”e (Rûm, 30/21) dayandığı halde, daha hâlâ “Şeriat insana korku ve terörizmi, faşizmi kudsîleri ve diğer çağrıştırır” demekteki yaman insafsızlık veya ahmaklığa ne denebilir?

]]>
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (5’inci bölüm) https://kocaelikent.com/felsefi-temeli-islamda-insan-hakki-kavrami-5inci-bolum/ Wed, 05 May 2021 22:06:33 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58743

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (5’inci bölüm) … “Kaldı ki bu buyruk; insanın meşru müdafaa hakkını Hıristiyanlık uygulamasında dahi engellememiştir…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (5’inci bölüm)

Maûn düzeni; “adl”in “ihsan” ve “bir” ile tamamlandığı düzendir (Nahl, 16/90). Özellikle Hıristiyan misyonerlerinde ve din adamlarında kolayca gidermeleri mümkün olamayan bir saplantı vardır: Sadece Hıristiyanlığın “sevgi dini” olduğunu, Tanrı ile insana sevgi ilişkisi kurabildiğini, dua yolu ile Tanrıya ulaşabileceğini, oysa İslâm’ın sevgi dini değil korku dini olduğunu ileri sürerler.

“Sadece Hıristiyan dinine ait bir kuraldır”

Bunun ardından da yine İslâm’a üstünlük iddia ettikleri ikinci bir alan gelir: Hıristiyanlara göre; “Altın Kural”, başkalarına da kendisi için istediğini, arzuladığını arzulama; sadece Hıristiyan dinine ait bir kuraldır.

“İslam dininde bu ‘altın kural’a rastlanmaz”

Başka dinler ve özellikle İslam dininde bu “altın kural”a rastlanmaz! Oysa Yunus Emre “Kendine ne sanırsan ayruğa da onu san!/Dört Kitabın manası budur eğer var ise!” derken, “Altın Kural” denen bu ilkeyi tekrarlar. Bunu söylediğimizde de, Yunus Emre’nin ve diğer “mutasavviflar”ın bu ilkeyi Hıristiyanlıktan aldıkları ileri sürülecektir. Acaba böyle midir?

Herşeyden önce şunu belirtelim:
Hazret-i İsa da İslâm Peygamberidir. “Allah katında din İslâmdır” (Al-i İmrân, 3/19). Peygamberlerin tebliği arasında da fark ve çelişki yoktur (Bakara, 2/136). Şu halde Hazret-i İsa’nın gerçekten söylemiş olduğu sözler de, Resûl-i Ekrem’in (S.A.) gerçek (sahîh) hadîsleri gibidir. Hazret-i İsa’nın sözü de İslâm’ın sözüdür. Kaldı ki Hıristiyanların “altın kural” dedikleri bu kural; İslâm Aleminde sadece Yunus Emre veya başka mutasavvıfların söyledikleri bir söz olarak kalmamış, Resûl-i Ekrem’den (S.A.) de aynı beyan sâdır olmuştur:

İncil’deki; “başka insanları kendin gibi seveceksin” buyruğu; bir hadîs-i kudsî’de de aynen vardır. Kaldı ki bu buyruk; insanın meşru müdafaa hakkını Hıristiyanlık uygulamasında dahi engellememiştir. Şu halde “başkasını kendin gibi seveceksin!” diye ifade etsek dahi, bu ilke, zulmedeni kapsamaz. “Zulmedene karşı da adil olacaksın!” demede mantık vardır, ancak; “zulmedeni seveceksin!” şeklinde anlaşılabilen bir buyrukta mantık yok.

-Kaldı ki başkasını kendi nefsine tercih etme, hiç dilse adaleti gözetme, başkasına zulmetmeyip üstelik iyi davranma; Kur’an-ı Kerîm’de İncil’den çok daha fazla öğütlenmiş olan bir davranıştır. Kur’an-ı Kerim’de “birr” ve “ihsan” bunu ifade eder. Ayrıca, “Altın Kural”, doğru anlamı ile; Kur’an-1 Kerîm’de açıkça yer almaktadır. “Altın Kural”a uygun ahlâkî tutumun adı; Kur’an-ı Kerîm’de “îsar”dır (Haşr Suresi, 59/9).

]]>