Temelleri – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com Hayal Defterim Sun, 13 Aug 2023 19:24:23 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://kocaelikent.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-küçük-logo-KK-32x32.jpg Temelleri – Kocaeli Kent https://kocaelikent.com 32 32 İnsan Haklarının İlahi Temelleri (7’nci bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-7nci-bolum/ Sat, 18 Apr 2020 02:48:32 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58708

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (7’nci bölüm) … “Müslümanların her türlü işinde adalet ilkesine uygun davranması gerekmektedir. Bu da bizi, hayatımızı İlâhî hikmetin aydınlığında yeniden gözden geçirmeye sevk ediyor.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (7’nci bölüm)

Kendi içinde sayısız problemi yaşayan Batı, ele geçirdiği sömürü kaynaklarını kaybetmemek için diğer toplumlara karşı giderek daha acımasız davranmaktadır. Batı insan haklarının gerçekleşmesinde kendi değerler sistemini ölçü almakta ve bu değerler sistemi benimsendiği ölçüde Batılı olmayan toplumlar meşrutiyet kazanmaktadır. Son yıllarda adından sıkça söz edilen “yeni dünya düzeni”, Paris Şartı ve AGÎK ilkeleri ile de Batılı değerlerin evrenselleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Batının bu tuzaklarına karşı tek ilaç gerçek anlamda adaletli bir toplumsal düzen kurmaktır. “Allah, insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder” (Nisa, 58) hükmü gereğince, Müslümanların her türlü işinde adalet ilkesine uygun davranması gerekmektedir. Bu da bizi, hayatımızı İlâhî hikmetin aydınlığında yeniden gözden geçirmeye sevk ediyor. İlâhî hikmeti bağlandığımız ölçüde adalet ilkesi hayatımıza egemen olacaktır. Batının nisbi başarısı da ilahi hikmetle kurulan sınırlı ilişkiden kaynaklanmaktadır.

Virginia Beyannamesinde “Hristiyanlara sevgi, saygı ve sabırla hareket etmeleri” tavsiye edilmektedir.

Alman Anayasasında “tanrının ve insanların önünde sorumluluğun bilincinden olarak anayasanın hazırlandığı” belirtilmektedir.

İsviçre Anayasası ise “kadiri mutlak tanrının adıyla” başlamaktadır.

Verilen bu siyasi örneklerden hareketle, sadece siyasi alana yönelik düzenlemelerden yana olduğumuz sonucu çıkarılmamalıdır. Aksine, esas olan kişi ve cemiyet hayatının adil esaslar üzerine kurulmasıdır. Ancak, “sadece dinden kaynaklandığı için bir ilkenin devlet ve siyaset hayatımızda uygulanamayacağı” yolundaki pozitivist kuralın aşılması da kaçınılmazdır.

]]>
İnsan Haklarının İlahi Temelleri (6’ncı bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-6nci-bolum/ Fri, 17 Apr 2020 02:45:35 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58705

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (6’ncı bölüm) … “Osmanlı hükümdarları, yöneticilerin halka zulüm yapmalarını önlemek için “adaletname” adı verilen fermanlar yayınladılar.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (6’ncı bölüm)

Adalet, evrensel bir ilkedir ve sadece yöneticilerin adaletli olması, hak ve hürriyetlerin sağlanması için yeterli değildir. Ayrıca kişinin, diğer insanlara, diğer canlılara, tabiata ve çevreye, hatta kendisine adaletli davranması emredilmiştir. Adaletin tersi zulümdür ve insanın kendisine bile zulmetmesi yasaklanmıştır.

“Şüphesiz ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya yardım etmeyi emreder. Hayasızlığı, kötü işleri, ahlâksızlığı, zulüm ve taşkınlığı yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl, 90)

“…zararın ödenmesini isteme hakkı vardır”

Müslümanlar yönetimlerinde adalete büyük önem verdiler. Yazılı ve sözlü olarak geniş bir adalet kültürü oluştu. Osmanlı hükümdarları, yöneticilerin halka zulüm yapmalarını önlemek için “adaletname” adı verilen fermanlar yayınladılar. Bu fermanlardaki emirlere uymayan memurlar şiddetle cezalandırıldı. Ayrıca, devletin bir faaliyetinden zarara uğrayan vatandaşın, mezalim mahkemelerine başvurarak uğradığı zararın ödenmesini isteme hakkı vardır.

İlâhî emirlerde ve uygulamadaki zengin örneklere rağmen, Müslümanlar insan hak ve hürriyetlerinin tam olarak sağlandığı bir siyasi toplum oluşturamadılar. Sivil ilişkilerde görülen geniş tolerans ve haklar, siyasi alana yansıtılmadı. Müslüman toplumlarda vatandaşın siyasi hak ve hürriyetleri gelişmedi. 18. yüzyıldan sonra yapılan düzenlemelerle Batı bu konuda Müslümanları geçti. Gelmiş olduğumuz bu noktada hem Batının yetersiz olduğunu söylüyor hem de bizden daha iyi durumda olduğunu belirtmek zorunda kalıyoruz.

“…kullandıkları temsil hileleriyle halkı dışlamaktadır”

Gerçekten de Batı insan hak ve hürriyetlerinin sağlanmasında Müslümanlara göre daha fazla yol almıştır. Ancak İlâhî hikmetten uzaklaşması, siyasi alanda elde ettiği başarının sosyal ve ahlâkî alanlarda çökmesine neden olmaktadır. Bugün Batıda, sarhoşluk, alkolizm, pornografi, uyuşturucu bağımlılığı, serbest seks, ilişkilerde ferdileşme, rüşvet, yolsuzluk, haksız kazanç, ailenin çözülmesi gibi sosyal ve ahlâkî problemler, siyasi ve idari düzenin işleyişini de aksatmaktadır. Siyasette ülke yönetimini ele geçiren güçlü baskı grupları, kullandıkları temsil hileleriyle halkı dışlamaktadır. Siyaset yüksek rantların paylaşılması için yapılmakta ve toplumun alt tabakaları egemen sınıfların baskısı altında ezilmektedir. Toplumu ayakta tutan siyasi, sosyal ve kültürel kurumlar zayıflamakta ve bunun yerine kişiler öne çıkmaktadır.

]]>
İnsan Haklarının İlahi Temelleri (5’inci bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-5inci-bolum/ Thu, 16 Apr 2020 02:40:33 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58701

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (5’inci bölüm) … “Evinde köle bulunduranlar, kölelerine aile fertleri gibi davranacak, kendi yediğinden yedirecek, giydiğinden giyindirecektir.” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (5’inci bölüm)

İslamiyet insan hürriyeti konusunda da tüm insanlığı kuşatıcı, evrensel nitelikli hükümler getirmiştir. Ayrıca gerek Hz. Peygamberin ve gerekse büyük halifelerin uygulamalarıyla köleliğin kaynağı kurutulmuştur. İslamiyet’ten önce, köleliğin iki önemli kaynağından biri “kabile savaşları”, öteki ise “borçluların köleleştirilmesi”dir. İslâmiyet kabile savaşlarına son vererek köleliğin en büyük kaynağını kurutmuştur. İnsanların ödeyemediği borçlarına karşı alacaklısının kölesi olması ise daha ilk dönemde yasaklanmıştır.

“İslamiyet köleliği sona erdirmiştir”

Mevcut kölelerin azaltılması için de özendirici hükümler mevcuttur. Yemin kefaleti olarak köle azad edilmesi tavsiye edilmiştir. Evinde köle bulunduranlar, kölelerine aile fertleri gibi davranacak, kendi yediğinden yedirecek, giydiğinden giyindirecektir. Bütün bu uygulamalarla mevcut kölelerin statüsü ailenin normal fertleri seviyesine yükseltilmiştir. Böylece denilebilir ki İslâmiyet, savaş esirliği gibi zorunluluklar dışında köleliği sona erdirmiştir.

“Adaletin değişmeyen temel normları vardır”

Bir toplumda insan hak ve hürriyetlerinin tam olarak sağlanması için hürriyet ve eşitlik yeterli değildir. Hak ve hürriyetlerin tam olarak sağlanması için adaletli bir düzenin ve yöneticinin varlığı zorunludur. Adalet, İlâhî temellidir, kapsayıcı ve kuşatıcıdır. Tüm yaratılmışlar üzerine konulan İlâhî bir ölçüdür. Adaletin değişmeyen temel normları vardır. Adil bir yönetimde hakların doğuştan kazanıldığı kabul edilir. Bu nedenledir ki, İslâm hukukunda haklar sonradan çıkarılan kanunlarla kazanılmaz. Adil olan yaratıcı, insanı yaratırken haklarını da belirtmiştir. Hakları insanın kişiliğinin bir parçasıdır ve tabii haklar ile dinler arasında sıkı bir ilişki vardır.

“Eğer bir hak anayasada gösterilmiş ise vardır”

İslamiyet’e göre haklar aslen kazanılır. Kanunlar hakkı kazanmak için değil korunmasını sağlamak içindir. Buna karşılık Batı hukukunda haklar kanunlarla kazanılır. Anayasalarda temel hakların kazuistik bir liste halinde gösterilmesinin nedeni budur. Eğer bir hak anayasada gösterilmiş ise vardır. Buna karşılık İslâm hukukunda, kanunlarla yasaklanmayan her konuda insanların hak ve hürriyetleri vardır. İslâm hukuku “hakları” esas aldığı için haramları ve yasakları sayılır. Batı hukukunda haklar mücadele ile kazanıldığı için kazanılan her hak anayasalarda yer almış ve sonunda uzun bir haklar listesi oluşmuştur.

]]>
İnsan Haklarının İlahi Temelleri (4’üncü bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-4uncu-bolum/ Wed, 15 Apr 2020 02:42:49 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58699

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (4’üncü bölüm) … “Çünkü, sözde dindar olan papazların yüzyıllarca tanrı adına soyluların zulmünü onaylamaları, hak ve hürriyet mücadelesinde bayrağın lâiklere geçmesine neden olmuştur…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (4’üncü bölüm)

18. yüzyıla kadar iktidar tekelini elinde tutan soylular ve onlara destek olan rahipler, kendilerinin diğer insanlardan üstün olduklarına, hak ve hürriyetlerden sadece kendilerinin yararlanması gerektiğine inanıyorlardı. Bu inancın yıkılmasına karşı mücadele veren 18. yüzyıl düşünürleri ise insanların doğuştan eşit ve hür olduğunu söyleyerek “hürriyet” ve “eşitlik” kavramlarına geniş yer verdiler.

“Bayrağın lâiklere geçmesine neden olmuştur”

“Hürriyet” ve “eşitlik” dinî nitelikli kavramlardır ve İlâhî kitaplarda yer almıştır. Buna rağmen, lâik eğilimi güçlü olan 18. yüzyıl düşünürlerinin, “hürriyet” ve “eşitlik” için mücadele vermeleri bir çelişki değildir. Çünkü, sözde dindar olan papazların yüzyıllarca tanrı adına soyluların zulmünü onaylamaları, hak ve hürriyet mücadelesinde bayrağın lâiklere geçmesine neden olmuştur. Papazların görmemezlikten geldiği gerçeği lâik aydınlar görmüşlerdir. Fakat 18. yüzyıl düşünürleri “hürriyet” ve “eşitlik” kavramlarını kendi dünya görüşlerine göre yorumlamışlar ve bu kavramlara lâik anlamlar yüklemişlerdir.

“‘Hürriyet’ Kapitalistlerin, ‘Eşitlik’ ise Sosyalistlerin savunma aracına dönüştü”

18. yüzyıl düşünürleri tarafından savunulan ve Fransız Devrimi ile hayata geçirilen “eşitlik kavramı”, hiç kimsenin doğuştan getirdiği bir üstünlüğünün olmadığını, “hürriyet kavramı” ise toplumsal tabakalardan hiçbirinin diğerine hükmetme ayrıcalığına sahip olmadığını ifade ediyordu. Batıda kapitalizmin güçlenmesi ve buna karşı önlem olarak da sosyalizmin gündeme gelmesiyle, “hürriyet” daha çok kapitalistlerin, “eşitlik” ise sosyalistlerin kendilerini savunma aracına dönüştü. Kapitalistler, insanlara en geniş anlamda hürriyetin sağlanmasıyla tüm diğer hürriyetlerin kazanılacağını, sosyalistler ise eşitliğin sağlanması ile hürriyetlerin gerçekleşeceğini savundular.

“Devlet yönetiminde esas olan “adalet” tir”

İki asrı aşan “hürriyet” ve “eşitlik” mücadelesinde ne sosyalistlerin ne de kapitalistlerin vaat ettikleri hak ve hürriyet ortamı gerçekleşti. Bu kavramları hayata geçirenler, ilâh! köklerinden kopardılar ve tamamen nefsanî arzularına göre yorumladılar. Böyle olunca da adaletli bir yönetim gerçekleştiremediler. Devlet yönetiminde esas olan “adalet” tir. Adalet, ilâhı kökenli ve evrensel niteliği olan ilkeler üzerine kurulan hassas bir dengedir. Yine İlâhî kökenli “eşitlik” ve “hürriyet” ölçüleri “adalet”i gerçekleştirmenin araçlarından başka bir şey değildir. Dolayısıyla “hürriyet” ve “eşitlik” ancak “adalet” ile birlikte gerçek anlamına kavuşmaktadır.
İslâm hukukunda güvenceye alınan insan hakları evrenseldir. Temel haklardan yararlanma bakımından insanlar arasında herhangi bir fark gösterilmemiştir. Çünkü:
“İnsanlar tek bir ümmettir.” (Yunus, 19) “insanlar bir tek candan yaratılmış ve çoğaltılmışlardır. “(Nisa, 1) “Ademoğulları mükerrem ve şerefli kılınmıştır. “(Isra, 70) “insanlar bir tarağın dişleri gibidir.” “Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha doğuştan bir üstünlüğü yoktur.”

]]>
İnsan Haklarının İlahi Temelleri (3’üncü bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-3uncu-bolum/ Tue, 14 Apr 2020 02:34:24 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58696

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (3’üncü bölüm) … “Nihayet İmparatorluğun yıkılmasından sonra küçük prensliklere bölünen Hristiyan dünyasında papalık ve kilise teşkilatı en etkili siyasi güç durumuna yükseldi…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (3’üncü bölüm)

Romalılar, Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Hz. İsa’ya inananlara çok zulüm yaptılar. Fakat uzun mücadeleler sonunda güçlenen Hristiyanlık, sonunda Romanın resmi dini oldu. Merkezi Vatikan olmak üzere, Hristiyan dünyasının tamamını kontrol eden geniş bir merkezi teşkilat kuran papalık, devlet içinde devlet olmuştu. Devletin gücü azaldıkça papalığın gücü arttı. Nihayet İmparatorluğun yıkılmasından sonra küçük prensliklere bölünen Hristiyan dünyasında papalık ve kilise teşkilatı en etkili siyasi güç durumuna yükseldi. Emrindeki geniş teşkilatı kullanarak siyasi, sosyal, kültürel ve dini hayatı tamamen tekeline geçiren kilise, her alanda doğru olanın ölçüsünü kendisi koymaya başladı. Papazların, kendilerine itaat etmeyen kralları bile aforoz ederek tahttan uzaklaştırabildiği bu dönemde Avrupa’da Katoliklik dışındaki din ve mezhepler yasaklanmıştı.

“Katoliklik dışındaki Hristiyan mezheplerine hürriyet tanındı”

Papanın ve ruhbanlar teşkilatının toplum üzerindeki hakimiyeti, Avrupa’nın dışa açılmasına kadar devam etti. Haçlı Seferleri ve coğrafi keşiflerle dışa açılan Avrupalılar, insanların Katoliklik dışındaki din ve mezheplere inandıklarını, İslâm ülkelerinde Hristiyan, Müslüman ve Yahudilerin aynı yerleşim merkezlerinde bir arada yaşadıklarını, aralarında evlilik yaparak akrabalık kurduklarını gördüler. Bilgi ve görgüsü artan Avrupalılar, papazların toplum üzerindeki mutlak egemenliğine karşı mücadele başlattılar. Bu mücadelenin ilk aşamasında Katoliklik dışındaki Hristiyan mezheplerine hürriyet tanındı. Sömürgecilik döneminde ise Müslüman, Hindu ve Budist toplulukları yönetmek durumunda kalan Avrupalılar, bu din ve mezheplere mensup olanların hak ve hürriyetlerini tanımak zorunda kaldılar.

“Avrupa’da soylular, yönetme yetkisini tekellerinde tutuyor…”

Rönesans ve reform hareketleriyle kiliseye karşı verilen mücadele, Fransız İhtilali ile kesin zafere ulaştı. Fransız İhtilalinin fikrî temellerini hazırlayan 18. yüzyıl düşünürleri, modern anayasalarda yer alan hak ve hürriyetlerin hayata geçirilmesinde öncülük yaptılar. 18. yüzyıl düşünürlerinin ve Fransız İhtilalinin getirmiş olduğu en büyük yenilik, “soyluların yönetim tekeline vermek” olmuştur. Bu tarihe kadar Avrupa’da soylular, yönetme yetkisini tekellerinde tutuyor ve bu yetkinin kendilerine doğuştan verilen ayrıcalık olduğunu savunuyorlardı. Doğrusu, kilise ve rahipler de bu görüşü benimsiyor ve soylularla iktidarı paylaşıyorlardı. Nerede bir kral yada prens varsa yanında bir papaz ya da kardinal yer alıyor ve kullanılan iktidarı tanrı adına meşrulaştırıyordu.

]]>
İnsan Haklarının İlahi Temelleri (2’nci bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-2nci-bolum/ Sun, 12 Apr 2020 02:31:06 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58693

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (2’nci bölüm) … “Buna göre insan olma ve haklardan yararlanma antikçağda Helenlerin, Roma’ da asillerin, Ortaçağ’da soylular sınıfının, sömürgecilik döneminde Avrupalıların ayrıcalığıdır…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (2’nci bölüm)

Avrupa’yı örnek alarak modernleşme yolunu seçen Türkiye, Mısır, Hindistan gibi ülkeler de Batılıların yaptıklarını kendilerine örnek aldılar. Batı ülkelerinin anayasaları ve yayınlamış oldukları beyannameler, Batıyı örnek alarak modernleşen ülkelerin yönetici ve aydınlarının ilham kaynağı oldu. Avrupa tarafından yürürlüğe konulan, Helsinki Nihai Senedi, Paris Şartı, İşkencenin Yasaklanması, Köleliğin ve Angaryanın Yasaklanması, Avrupa Güvenlik ve işbirliği sözleşmeleri gibi metinler dünyanın pek çok ülkesi tarafından imzalanarak benimsendi.

“Hakim sınıflar için insan olmanın ölçüsü kendi sınıfsal değerlerinin benimsenmesidir”

Bu kadar zengin kaynağa rağmen, Batının insan hakları uygulamasında yeterince başarılı olduğu söylenemez. Bunun, Batılıların insan anlayışı ve sınıflı toplum yapısı ile çok yakın ilişkisi bulunmaktadır. Batı tarihinin her bir döneminde topluma hakim olan sınıflar, kendi sınıfsal çıkarları için diğer sınıflarda insanları sömürmekte, onların haklarını yok saymakta bir sakınca görmemişlerdir. Hakim sınıflar için insan olmanın ölçüsü kendi sınıfsal değerlerinin benimsenmesidir. Bu değerlerin benimsetilmesi için verilen mücadele, insanlaştırma mücadelesi sayılır. Buna göre insan olma ve haklardan yararlanma antikçağda Helenlerin, Roma’ da asillerin, Ortaçağ’da soylular sınıfının, sömürgecilik döneminde Avrupalıların ayrıcalığıdır. Helenlerin yabancılarla, Romalıların barbarlarla, haçlıların Müslümanlarla, sömürgecilerin yerlilerle, insanlık adına ve onlara insanlık değerlerini ulaştırmak için savaştıkları kabul edilir.

Batıda insan haklarının güvenceye alınmasında kiliseye ve devlete karşı verilen mücadelelerle önemli bir yer tutmaktadır. Önce kilisenin devlet, daha sonra da devletin toplum ve fert üzerindeki denetiminin sınırlanması ile insan hak ve hürriyetlerinin alanı genişlemiştir.

Hristiyanlıktan önce Romalılar imparatorlarını aynı zamanda ilâh olarak görüyor ve onlara tapıyorlardı. Roma imparatorlarından kendisine ibadet edilmesini istemeyen, eski imparatora ibadet edilmesini tavsiye edenler oldu. Fakat her şeye rağmen Roma’da hükümdar dünyevî ve dinî otoriteyi bünyesinde topluyordu. Hristiyanlığın kabul edilmesi ve teşkilatını kuran kilisenin egemen olmasıyla, din işleri devlet işlerinden ayrıldı. Devlet işleri imparator ve krallar tarafından, din işleri de papaya bağlı olarak ruhbanlar sınıfınca yürütülmeye başlandı.

]]>
İnsan Haklarının İlahi Temelleri (1’inci bölüm) https://kocaelikent.com/insan-haklarinin-ilahi-temelleri-1inci-bolum/ Sun, 12 Apr 2020 02:24:56 +0000 https://kocaelikent.com/?p=58690

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (1’inci bölüm) … “Bir arada yaşamanın insana yüklemiş olduğu bazı sorumluluklar vardır. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi, bir bakıma haklardan yararlanmasının ön şartıdır…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (1’inci bölüm)

“İnsan hakları”, günümüzün en fazla tartışılan konularından biridir. Başlıca hukuk sistemleri, siyasî rejimler, felsefi ve dinî ekoller, insanın kişiliğine bağlı olarak, dokunulmaz, vazgeçilmez ve başkalarına devredilmez bazı hak ve hürriyetlerinin olduğunu kabul etmektedir. İnsan haklarının mahiyeti ve sınırları konusunda, henüz tam bir fikir birliği sağlanamamıştır. Ancak tüm yaklaşımlarda, “insanın diğer yaratıklardan farklı ve üstün” olduğu düşüncesinden hareket edildiği söylenebilir.

İnsanı diğer yaratıklardan “farklı ve üstün” yapan en temel özelliği, “akıl ve irade” sahibi olmasıdır. İnsanoğlu aklı ve iradesi sayesinde, çevresini değiştirmekte, tabiata egemen olmakta, kültür üretmekte tüm diğer yaratıkları kendi yararına kullanarak bir arada yaşamaktadır. Bir arada yaşamanın insana yüklemiş olduğu bazı sorumluluklar vardır. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi, bir bakıma haklardan yararlanmasının ön şartıdır. Birlikte yaşadığı insanlara ve toplumuna karşı sorumluluklarımı yerine getiren haklarından yararlanır, Sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin ise hakları sınırlanır.

“…temel hak ve hürriyetler…”

İnsan hakları doktrininde, temel hak ve hürriyetler, insanın “vücut bütünlüğüne” yönelik olanlar, “düşünce ve inançlarına” yönelik olanlar, “ekonomik ve sosyal” nitelikli olanlar diye üç temel grupta toplanmaktadır. Kişi dokunulmazlığı, zorla çalıştırma yasağı, işkence yasağı, beden bütünlüğünün korunması, yaşama, seyahat ve yerleşme hakları birinci grupta yer alan haklardandır. Düşünceyi açma ve yayma hürriyeti, basın ve yayın hakkı, ilim ve sanat hakkı, inanç ve ibadet hakkı, siyasi düşünce ve kanaat hakkı, dernek kurma, siyaset yapma, siyasi partilere girme hakkı ikinci grupta yer alan haklardandır. Mülkiyet hakkı, çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı, sağlık hakkı, çevre hakkı, Sağlık yaşama hakkı gibi hak ve hürriyetler ise üçüncü grupta yer alan haklardandır.

Batıda insan haklarının güvenceye alınabilmesi için gerek düşünce gerekse uygulamada büyük mücadele verildi. Düşünür ve araştırmacılar, kütüphaneler dolusu eser ortaya koydular. Belli bir sınıfın tekelinde olan insan haklarının yaygınlaştırılması uğrunda savaşlara girildi, ihtilaller yapıldı, yasalar, fermanlar, anayasalar yürürlüğe konuldu. Sözleşmeler yapıldı, beyannameler yayınlandı.

]]>