Hayata Dair

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (2’nci bölüm)

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (2’nci bölüm) … “Bu da insanların önyargılar elinde zebun olduklarında, aklî düşünceden ne ölçüde yoksun kalabildiklerini gösterir…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi

Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (2’nci bölüm)

Rabb; değerler dizisini tebliğ eden, “norm”ları insana öğretendir. Buyruk ve yasakları koyandır. İnsan; Allah’dan başka Yaratıcı edinemez, ne var ki Allah’tan başka Rabb edinebilir. Allah’dan başka Rabb edinmiş ise, “hilâfet” ödevinden yüz çevirmiş demektir.

Allah; Rabb oluşunun tasdiykini, her bir nefs monade’ından almıştır (A’râf Suresi, 172-173), Hilâfet ödevi ile yeryüzüne gelen her insan; herşeyden önce bu ödevi yerine getirebilmek için “insan hakkı”na muhtaçtır.

“Yaratıcının iradesinin doğması”

“Hak nedir? Hak; Hukukun koruduğu “menfaat”tir. İnsan hakkını, Allah’ın bağışladığı gibi koruyabilecek olan Hukuk hangi Hukuk’tur? Elbette İlâhî-Tabiî Hukuk! Yoksa yeryüzünde “toplumsal sözleşme”nin pragmatist ifadesi olan “uzlaşımlar”, insan hakkına sağlam bir temel oluşturmazlar. İnsan hakkının, Yaratıcının iradesinin doğması ve insanların, güçlülerin keyfi buyrukları ile sınırlanmaması gerekir.

“Aklî düşünceden ne ölçüde yoksun…”

İnsan hakkı; Uzlaşma Hukukundan değil, İlâhî-Tabiî Hukukun değişmez düzenlemesinden, insana hilâfet ödevi verilmesinden ve insanın (birey) nefs monade’ı ilerlerken, İngiliz Anayasa Hukukunda veya Alman Anayasasında değişmez, katı anayasal ilkeler ile karşılaştıklarında bunları överler. Bu da insanların önyargılar elinde zebun olduklarında, aklî düşünceden ne ölçüde yoksun kalabildiklerini gösterir. Kur’an-ı Kerîm “Şerîat” terimini Ílâhî-Tabiî Hukukun temel ilkeleri anlamında kullanmış ve “velâyet-i emr’de, Devlet yönetiminde, bu ilkelere uyulmasını buyurmuştur.

“Şeriat terimine kötü çağrışımlar bağlamışlar…”

Batının yüzyıllar sonra yeniden keşfettiği, Hukuk Devletinin temel güvencelerinden olan “hukukun üstünlüğü ilkesi”ni, Kur’an-ı Kerîm yedinci yüzyılda “Şeriat”e velâyet-i emrin bağımlılığı” tarzında ifade eder (Câsiye 45/48). Bu sebeple de “Hukuka bağlılık” ilkesine uyulmasını isteyenler; bu dileklerini “Şeriat isteriz!” diye ifade ederlerdi. Hukuk Devletinin bu özelliği yerine keyfilik ve oportünizmin geçirilmesini isteyenler; bu sebeple, “Şeriat” terimine kötü çağrışımlar bağlamışlar ve insanlığı bu yönde şartlandırmışlardır.

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu