Hayata Dair

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (4’üncü bölüm)

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (4’üncü bölüm) … “Çünkü, sözde dindar olan papazların yüzyıllarca tanrı adına soyluların zulmünü onaylamaları, hak ve hürriyet mücadelesinde bayrağın lâiklere geçmesine neden olmuştur…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Şükrü KARATEPE

İnsan Haklarının İlahi Temelleri (4’üncü bölüm)

18. yüzyıla kadar iktidar tekelini elinde tutan soylular ve onlara destek olan rahipler, kendilerinin diğer insanlardan üstün olduklarına, hak ve hürriyetlerden sadece kendilerinin yararlanması gerektiğine inanıyorlardı. Bu inancın yıkılmasına karşı mücadele veren 18. yüzyıl düşünürleri ise insanların doğuştan eşit ve hür olduğunu söyleyerek “hürriyet” ve “eşitlik” kavramlarına geniş yer verdiler.

“Bayrağın lâiklere geçmesine neden olmuştur”

“Hürriyet” ve “eşitlik” dinî nitelikli kavramlardır ve İlâhî kitaplarda yer almıştır. Buna rağmen, lâik eğilimi güçlü olan 18. yüzyıl düşünürlerinin, “hürriyet” ve “eşitlik” için mücadele vermeleri bir çelişki değildir. Çünkü, sözde dindar olan papazların yüzyıllarca tanrı adına soyluların zulmünü onaylamaları, hak ve hürriyet mücadelesinde bayrağın lâiklere geçmesine neden olmuştur. Papazların görmemezlikten geldiği gerçeği lâik aydınlar görmüşlerdir. Fakat 18. yüzyıl düşünürleri “hürriyet” ve “eşitlik” kavramlarını kendi dünya görüşlerine göre yorumlamışlar ve bu kavramlara lâik anlamlar yüklemişlerdir.

“‘Hürriyet’ Kapitalistlerin, ‘Eşitlik’ ise Sosyalistlerin savunma aracına dönüştü”

18. yüzyıl düşünürleri tarafından savunulan ve Fransız Devrimi ile hayata geçirilen “eşitlik kavramı”, hiç kimsenin doğuştan getirdiği bir üstünlüğünün olmadığını, “hürriyet kavramı” ise toplumsal tabakalardan hiçbirinin diğerine hükmetme ayrıcalığına sahip olmadığını ifade ediyordu. Batıda kapitalizmin güçlenmesi ve buna karşı önlem olarak da sosyalizmin gündeme gelmesiyle, “hürriyet” daha çok kapitalistlerin, “eşitlik” ise sosyalistlerin kendilerini savunma aracına dönüştü. Kapitalistler, insanlara en geniş anlamda hürriyetin sağlanmasıyla tüm diğer hürriyetlerin kazanılacağını, sosyalistler ise eşitliğin sağlanması ile hürriyetlerin gerçekleşeceğini savundular.

“Devlet yönetiminde esas olan “adalet” tir”

İki asrı aşan “hürriyet” ve “eşitlik” mücadelesinde ne sosyalistlerin ne de kapitalistlerin vaat ettikleri hak ve hürriyet ortamı gerçekleşti. Bu kavramları hayata geçirenler, ilâh! köklerinden kopardılar ve tamamen nefsanî arzularına göre yorumladılar. Böyle olunca da adaletli bir yönetim gerçekleştiremediler. Devlet yönetiminde esas olan “adalet” tir. Adalet, ilâhı kökenli ve evrensel niteliği olan ilkeler üzerine kurulan hassas bir dengedir. Yine İlâhî kökenli “eşitlik” ve “hürriyet” ölçüleri “adalet”i gerçekleştirmenin araçlarından başka bir şey değildir. Dolayısıyla “hürriyet” ve “eşitlik” ancak “adalet” ile birlikte gerçek anlamına kavuşmaktadır.
İslâm hukukunda güvenceye alınan insan hakları evrenseldir. Temel haklardan yararlanma bakımından insanlar arasında herhangi bir fark gösterilmemiştir. Çünkü:
“İnsanlar tek bir ümmettir.” (Yunus, 19) “insanlar bir tek candan yaratılmış ve çoğaltılmışlardır. “(Nisa, 1) “Ademoğulları mükerrem ve şerefli kılınmıştır. “(Isra, 70) “insanlar bir tarağın dişleri gibidir.” “Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha doğuştan bir üstünlüğü yoktur.”

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu