Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (8’inci bölüm)
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (8’inci bölüm) … “’düşünce’ kavramına girmeyen, öznel ve bir insan veya topluluğun insan haklarının yok sayılması anlanmında olan “suç” ve “suça kışkırtmalar”, düşünce özgürlüğü kalkanından yararlanamazlar…” ayrıntılar hayaldefterim de…
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi
Felsefî Temeli İslâm’da “insan hakkı” kavramı (8’inci bölüm)
Böyle bir Resule isnad ve iftiraları reva gören kimseler, aslında “biz islah edicileriz” diyen “fesatçılar”dır (Bakara, 2/11). Bu isnad ve iftiraları; insanlığı (Nâs), Sırat-ı Mustakıym’den saptırmak için asırlar boyunca İslâm düşmanları tarafından düzülüp koşulmuştur. Benî Kurayza “Katl-i âm”ı, Şeytan Ayetleri, daha bunun gibi nice iftiralar, bu insanlık düşmanlarının eseridir.
“İnsan hakkı”nın hukuki boyutu da yine aynı eşsiz değerler dizisinden kaynaklanır. Kişinin yaşama hakkı hukuki güvenceye kavuşturulduğu gibi, insana irade özgürlüğü verilmiş olduğu için, düşünce özgürlüğü de tanınır. Düşünce özgürlüğü sınırsızdır. Ancak; “düşünce” kavramına girmeyen, öznel ve bir insan veya topluluğun insan haklarının yok sayılması anlamında olan “suç” ve “suça kışkırtmalar”, düşünce özgürlüğü kalkanından yararlanamazlar.
Eylem özgürlüğü ise sınırsız değildir. “Felseff düşünce” ile başkasına zarar verilemez, oysa “eylem” ile başkasına ve çevreye zarar verilebilir. İslâm’da ise “lâ zarar.” ilkesi vardır. Mecelle’de bu ilke “zarar ve mukabele biz-zarar yoktur” tarzında ifade ediliyordu. “La zarar.” ilkesi Kur’an-ı Kerîm âyetlerine dayanan bir Resûl-i Ekrem (S.A.V.) buyruğudur. Eylem özgürlüğünün sınırını “lâ zarar…” ilkesi çizer. Örgütlenme özgürlüğü de bu ilke ile sınırlıdır. Örgütlerin amacı da “birr ve takva” olmalıdır, “isim ve unvan” değil! Aksi takdirde, “mescid-i zırar” türünden örgütlenmeleri dağıtmaya İslâm Devleti yetkilidir (Maide, 5/2).